Evet en son yazımda Ateşle Oynayan Kız'ı okumak üzere ayrıldığımı söylemiştim. Arı Kovanına Çomak Sokan Kız'ı da okuyup geldim. Seri ikinci kitabından itibaren öyle bir seviye atladı ki her boş kaldığım anda kitabın başına koştum. Hala neye uğradığım şaşırmış durumdayım.
Çok kitap okuyan insanlar olarak kitap sohbetleri sırasında hep şu soruyu alırız. En sevdiğin tarz nedir? Gerçek şu ki belli bir tarza bağlı kalmadan iyi kurgulanmış her kitabı severek okuyorum ama illa bir tarza indirgemek zorunda kaldığımda ya distopya ya polisiye, seçim yapmak çok zor diyorum. Evet ne Arsen Lüpen'ler ne Sherlock Holmes'ler ne Agatha Christie'ler bitirdim bu güne kadar. Ama polisiye tarzında yazılmış böylesi bir kitaba ilk defa rastlıyorum.
Bu kitap polisiye olarak geçiyor ama klasik polisiyelerde yer alan olaylar zinciri kesinlikle yok. Yani olur ya gizemli bir cinayet vardır, şüpheliler ortadadır ve sonunda katil çokta tahmin edilemeyen birisi çıkar falan. Böyle değildi Millenium serisi. Daha çok mafya babaları, derin devlet, istihbarat teşkilatı, polisler ve devlet meseleleri ile ilgili bir kitaptı. Bana kurgu olarak az da olsa Prison Break'in 4. sezonunu anımsattı. Orada da devletin içindeki yasa dışı kuruluşların kurban olarak seçtiği insanların yine o kuruluşlara karşı verdiği savaşı izlemiştik. Bu kitapta ise Lisbeth karakterinin yıllarca devlet tarafından uğradığı haksızlıkları ve bu yüzden nasıl bir insana dönüştüğünü, onun adaletsizliklerle dolu geçmişine tanıklık ediyoruz. Ama yanlış anlaşılmasın. Bu kitap Lisbeth karakterinin acı dolu hayat hikayesini anlatmıyor. Bu kitap Lisbeth karakterinin yaşadığı her şeye rağmen nasıl güçlü bir kadın olduğunu ve 1.50 boyunda 40 kilo bir kadının nasıl koca teşkilatla savaştığını anlatıyor. Bu kitaba başladığınız anda Lisbeth karakterinin ne kadar özel bir karakter olduğunu anlıyorsunuz zaten. Ne kadar zeki, ne kadar sıra dışı ve bilmecelerle dolu bir karakter.
Kitabın aynı zamanda çekilmiş film versiyonları da var. Amerikan versiyonu çok iyi olmasına rağmen yalnızca ilk kitabı filme almışlar. İsveç versiyonu ise üç kitabı da filme almış. Filmlerden elbette kitaptan aldığım tadı alamadım ama yine de kitapları okuduktan sonra biraz daha görselleştirmek için izlenebilir.
Bu kitap hakkında kelimelere dökemeyeceğim kadar çok duygu besliyorum ama hepsine burada yer vermeyeceğim. Kısaca şiddetle tavsiye ediyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle... Kendinize iyi bakın.
Bu kitap hakkında kelimelere dökemeyeceğim kadar çok duygu besliyorum ama hepsine burada yer vermeyeceğim. Kısaca şiddetle tavsiye ediyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle... Kendinize iyi bakın.