25 Şubat 2018 Pazar

Stranger Things Ne Kadar İyi?

stranger things ile ilgili görsel sonucu
  
  Çıktığı ilk günden beri dünyanın her kesiminde beğeniyle izlenildi. Çok konuşuldu çok yazıldı. Peki Stranger Things'in ardındaki başarının sırrı ne?

  Buna verebileceğimiz birden fazla cevap var elbette. Ama ben birinci sıraya oyuncuları koyacağım. Daha diziye başlar başlamaz aşık olduğum bir cast mevcut. Yetişkin oyuncular zaten çok başarılı ama o çocuklar yok mu her bölüm gözümden kalpler çıkarak izliyorum. Özellikle Dustin karakteri bakan herkesi anlamsızca mutlu ediyor. Öte yandan Eleven karakteri çok az kelime söylemesine rağmen her duyguyu nasıl böyle içten bir şekilde verebiliyor. İşte oyunculuğun repliklerin ötesinde bir şey olduğunun kanıtı. Will karakterinin özellikle 2. sezonda o kriz anlarında yaptığı oyunculuk... Sadece muazzam. Yani oyunculuk şöyle bir birinci sebep olsun. 

  2. sebep bana kalırsa dönem dizisi olması. Son zamanlarda 60'lar 70'ler 80'leri anlatan kitap ve diziler çok moda oldu. Fakat Stanger Things bunun başarılı örneklerinden. Gerçekten 80'ler ortamını çok iyi yansıtıyor. Zaten bir çok 80'ler filmlerine, çizgi romanlarına göndermeler mevcut. Aynı zamanda iyi düşünülmüş küçük detaylar, mesela o zamanın başkanlık seçimlerine göre evlerin bahçelerine pankartlar asılması, soğuk savaş döneminin yansıtılması, kılık kıyafetler mekan tasarımlarına varana kadar her şey dönemi en iyi şekilde yansıtmak için ciddi bir çaba harcandığını gösteriyor.

  Gelelim 3. sebebe, konunun gerçek bir olaya dayanıyor olması. Gerçekten 80'li yıllarda böyle bir laboratuvar kurulmuş ve insan beyninin kapasitesini artırmaya yönelik çalışmalar yapılmış . Fakat daha sonra CIA tarafından laboratuvara el konulmuş ve çalışmalar ört bas edilmeye çalışılmış. Bu muallakta kalmış konudan fazlasıyla iyi bir hikaye çıkardıklarını düşünüyorum. Öyle ki Stephen King bile bu dizi için, ben dizi yazsaydım böyle bir şey olurdu demiştir. 

  Aslında sabaha kadar konuşuruz Stranger Things ise konu ama ben son bir sebep söyleyip bırakacağım. Çekimlerin abartılmaması. 1. sezonda neredeyse hiç özel efekt kullanılmamış. Yapımcılar özellikle buna dikkat etmişler. Demogorgon sahnelerinde bir insan kullanmışlar ve onu kostüm, makyaj ile o hale getirmişler. Fakat 2. sezonda kullanılmış. Yapımcılar dizinin çok iyi efektlerin olduğu ama hikayenin boş olduğu yapımlara benzemesini istememişler. 

 Bunlar benim gözümde Stanger Things'i başarılı yapan başlıca nedenler. Bu arada favori karakterlerim Dustin ve Steve. Bence çok tatlı bir abi-kardeş oldular. 3. sezonda bu ikilinin daha fazla sahnesinin olmasını bekliyorum. Bir de Eleven ve Max'in böyle çok yakın arkadaş olmasını istiyorum, bence çok tatlı olurlar. 3. Sezonda yeni bir yazı gelir muhtemelen. O zamana kadar kendinize iyi bakın. 

24 Şubat 2018 Cumartesi

Black Mirror İnceleme

İlgili resim


 Adını duymayanınız kalmamıştır artık bu dizinin diye düşünüyorum. Çoktan izlemiş ya da izleme listenize eklemiş olmanız muhtemel. Bu gün Black Mirror incelememi yazmaya başlıyorum.4. sezonun son bölümünü yeni bitirdiğime göre taze taze irdeleyelim şu Kara Ayna'yı.

   Black Mirror Netflix tarafından 2011 yılında yayınlanmaya başlayan bir distopik bilim-kurgu dizisi. Bölümler teknolojinin hayatımızda fazlasıyla yer tuttuğu gelecek evrenlerde geçiyor ve alttan alttan sistemi eleştiriyor. Bölümlerin çoğu izlerken beni son derece rahatsız da etse, her bir bölümden çıkaracağınız büyük dersler oluyor. Rahatsızlık vermesinin nedeni diğer birçok dizi gibi peri masalı sonlarına sahip değil. Hatta şimdi direk bölüm bölüm ne düşündüğümü anlatacağım.

1. Sezon
The National Anthem: İnsanların böylesine rezil bir şey için nasıl hemen ekran karşısına geçebildiklerini, öyle ki sokakları bomboş bırakacak kadar, ve etik değerlerimizi bir kez daha sorgulatan bir bölümdü.

Fifteen Million Merits: Modern çağ kölelerinin yaşadığı hayatı ve bir şeyler yapmazsak yaşamamız muhtemel olan hayatı gözler önüne seriyor. Sistem isyan çıkarmak isteyen kişiyi bile bir şekilde show haline getirip onu da kendisine dahil edebiliyor.

The Entire History of You: Bu bölümde kullanılan teknoloji gerçek hayata aktarıldığı taktirde hem çok işe yarayacak hem de bir şekilde özel hayatımıza müdahale niteliğinde olabilecek bir teknoloji. Bölüm beni fazlasıyla etkisi altında bıraktı. 1. sezonda favori bölümüm kesinlikle buydu.

2. Sezon

Be Right Back: Birini kaybetmek belki de dünyadaki en büyük acılardan biri. Fakat teknoloji sağ olsun bir gün ölülerimizi bile geri getirebileceğiz. Peki bunun sonuçları iyi mi olacak kötü mü? Bu bölümde bunu sorgulayabiliyoruz.

White Bear: İşte 2. sezonda en çok etkilendiğim bölüm. Sonu gerçekten beklenmedik bir şekilde şaşırtıcıydı. Dahası bir katil için, acımadan bir çocuğun hayatına kıymış bir kadın için acıma hissi oluştu içimde. Bölümdeki adalet sistemi üzerinde çok düşündürdü.

The Waldo Moment: Politikayla pek ilgim yoktur. Bu yüzden bu bölümdeki göndermelerin çoğunu anlayamamış olabilirim. Ama bölüm kısaca yakında bilgisayar similasyonlarının gerçek insanlardan daha çok sözünün geçebileceği bir dünyanın mümkün olduğunu gösteriyor.  Bu da bir takım insanlara kar sağlıyor elbette. 

White Christmas: Bu bölümde sezondaki bir diğer favorimdi. Öncelikle bölümün kendi içinde farklı hikayelere sahip olması beni fazlasıyla doyurdu. Ve en sonda bütün bu hikayelerin ana konuya bağlanması çok etkileyiciydi. 

3. Sezon

Nosedive: Bu bölümü izlerken ciddi sinir krizleri geçirdim. Bölüm o kadar rahatsız edici ilerliyor ki böyle içten içten ahhh bu kadar da olmasın dedirtiyor. Fakat izlerken bir yandan da sosyal medyada yarattığımız imajın hayatımızın gerçekten nasıl bu kadar büyük bir parçası haline geldiğini sorgulamadan duramıyorum. Bunu iyi yansıtmış ve dalga geçmiş bir bölümdü.

Playtest: Bu bölüm de artırılmış gerçekliğin bilgisayar oyunlarına aktarılması konusunda çalışmalar yapan bir firma hakkında. Bir korku oyunu yapacaksak en iyi korku ögesi kişinin bilinçaltından gelir diyerek kişilere bağladıkları sistemle karşılarına gerçekten korktukları şeyler çıkarıyorlar. Fakat gerekli önlemler alınmadığı taktirde kötü sonuçlar doğurabilecek bir oyun denemesi olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. 

Shut Up and Dance: Bence bu sezonda en çok günümüz teknolojisine yakın olan bölüm buydu. Bilgisayarı, telefonları, mailleri ya da herhangi bir şeyleri hacklenmiş kişiler hackerlar tarafından bazı görevler yapmaya zorlanıyorlar. Aksi taktirde büyük sırları açığa çıkacak. Peki gerçekten büyük sırlarımızı başkalarının eline geçebilecek bu ortamlara yükleyerek akıllıca mı davranıyoruz?

San Junipero: Ölen insanların bilinçlerinin bedenlerinden ayrılıp bir bilgisayar bulutuna yüklendiği bir gelecek hayal edin. Sonsuza kadar bulutun içinde bir cennet hayatı süreceksiniz. İstediğiniz zaman diliminde yaşayabiliyorsunuz. Aslında gerçekten olsa sanırım denemek isterdim.

Men Against Fire: Bu bölüm tartışmasız 3. sezonun en iyi bölümüydü. Gerçek savaş tarihindeki istatistiklere göre askerler karşılarındaki düşmana çoğu zaman ateş edemiyor ya da etse bile ıskalayacak şekilde ediyordur. Bunu bilen kişiler düşmanlarımızı bir canavar gibi göreceğimiz aparatlar icat edip bunları askerlerin beyinlerine yerleştiriyorlar. Ve bu sayede askerler öldürmekte zorlanmıyor. Ta ki bir gün bir askerin aparatı bozulana kadar. Bu bölümü izledikten sonra bir aydınlanma yaşayıp günümüzde neden savaşan askerlerimizin karşı tarafı bir terörist bir tür canavar olarak düşünmeleri gerektiğini anlıyoruz. Halbuki karşılarındaki kişiler de hayalleri, korkuları, sevdikleri olan insanlar. 


Hated in the Nation: Bu bölümde sosyal medya tarafından linç yiyen insanlar bir şekilde öldürülüyor. Yaptığı bir eylem ya da söylediği bir söz yüzünden #xkişisineölüm şeklinde yazılan bütün tweetler bir katil tarafından dikkate alınıyor ve haftanın sonunda en çok tweeti alan kişiyi öldürüyor. Ve bölümün sonunda nihai hedefin linç yiyen kişiler değil o kişilerle ilgili tweet atan kişiler olduğunu anlıyoruz. Ve hem linç yiyen hem de tweetleriyle onun bu linci yemesine katkıda bulunan kişiler ölmüş oluyor. Sonuçta her eylemin bir sonucu vardır. 

4. Sezon

USS Callister: Bir tür bilgisayar  oyunları üreten firmada çalışan Robert'ın en büyük hobisi gerçek kişilerin DNA'larını kullanarak onların elektronik klonlarını üretmektir. Ürettiği bu elektronik klonları kendisinin hüküm sürdüğü bir bilgisayar oyununda kendi köleleri gibi kullanmaktadır. Bu klonların Robert'ın oyunundan kurtulup özgürlüklerini kazanmalarının hikayelerini izliyoruz. Bir yandan da gerçek hayatta fazlasıyla bastırılmış ve ezilmiş bir karakter olan Robert'ın oyunda kendini mükemmelleştirerek nasıl içindeki öfkeyi boşalttığına şahit oluyoruz.


Arkangel: Küçük kızının başına bir şeyler gelmesinden korkan annesi onu her an koruyabilmek adına Arkangel denilen icadın kızının kafasına yerleştirilmesine izin veriyor. Bu icat sayesinde kızını 24 saat bir ekrandan takip ediyor, gözlerine onun korkunç şeyleri (mesela havlayan bir köpek ya da kan ) görmesini engelleyen bir filtre  getiriyor ve bu şekilde yıllarca her saniye kızını takip ediyor. İlerde bu icat yüzünden kızıyla arasının nasıl açılacağını ve annenin büyük hatasının sonuçlarını izliyoruz. 

Crocodile: Bu bölüm bir zincirleme cinayetler dizisi. Hayatının mahvolmasından korkan bir kadın önüne çıkan bütün engelleri öldürürken arkasında asla tahmin edemeyeceği bir görgü tanığı bırakıyor. 


Hang the DJ : Bu bölümde 4. sezonun bana göre en iyi bölümüydü. Bölümde son teknoloji bir icat, size kiminle saat kaçta nerede randevulaşacağınızı, birlikte kaç saat geçirebileceğinizi söylüyor. Bu şekilde tanışan iki insan beraber bir gece geçirdikten sonra birbirlerini asla unutamıyorlar. Sistemin onlara verdiği diğer kişilerle uyumlu olmadıklarını ve birbirleriyle birlikte olmaları gerektiği hissediyorlar. Bölümün sonuna doğru birlikte kaçmaya karar veren iki aşık kaçtıkları an fark ediyorlar ki aslında içinde yaşadıkları dünya bir simülasyonmuş. 998 farklı simülasyonda birbirleri ile birlikte olabilmek için kaçmaya karar vermişler. Ve bu çiftin gerçek hayattaki kişilikleri uygulamanın verdiği %99.8 lik veriye güvenerek birbirleriyle tanışmaya karar veriyorlar. Artık bilgisayarların, uygulamaların bizleri ne kadar iyi tanıdıklarını görüyoruz. Yıllarca internete girdiğimiz her bir bilgi, telefonlarda yaptığımız konuşmalar sisteme bizim hakkımızda yüklenen veriler ve ilerde belki de bu veriler yardımıyla gerçekten uyumlu olduğumuz kişileri bizlere bilgisayar uygulamaları söyleyebilecek. 


Metalhead : Bu bölümdeki olay örgüsünü kesinlikle anlayamadım ve dizinin en gereksiz bölümlerinden biri olduğunu düşüyorum. Kısaca insanları öldürmeye programlanmış metal köpekler var bir grup insan o bölgede bir şey ararlarken onarın peşine düşüyorlar. Sonuçta hepsi ölüyor. Galiba robotlaşmanın kötü sonuçlarından birini göstermek için çekilmiş olabilir. 


Black Museum: Sezon finalinde Nish isimli bir kadın kara müze adı verilen suçlular müzesini gezmeye gelir. Müze görevlisi içeride ki her bir eşyayı ve teker teker onların hikayelerini anlatır ve biz de izleriz. En son idam cezası almış bir suçlunun simülasyonunu görürüz. Daha sonra bu adamın kızı olduğu ortaya çıkan Nish müze görevlisinden babasının intikamını alır. Bu bölümdeki her bir hikaye farklı farklı anlamlar çıkarabileceğimiz güzel hikayeler. 


Sonuç olarak;

En iyi 3 bölüm
1- Men Against Fire
2- Hang the DJ
3- White Bear

En Kötü 3 Bölüm
1-Metalhead
2-Crocodile
3-The Waldo Moment

Diziyi kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. Her bölümü mükemmel olmasa da her bölümünden güzel sonuçlar çıkarabileceğimiz bir dizi. İyi Seyirler. 


1 Şubat 2018 Perşembe

Star Wars The Last Jedi

   
star wars last jedi ile ilgili görsel sonucu

Filmi daha çıkar çıkmaz sinemada izlemiş olmama rağmen içimden yazısını yazmak bir türlü gelmedi. Bu sanırım filme karşı hissettiğim duygu karmaşasından kaynaklanıyor. Duygu karmaşasını açmam gerekirse, filmi bir Star-Wars devam filmi olarak değerlendirince beğenemiyorum, ama bağımsız bir uzay filmi olarak düşününce de çok beğeniyorum. Şimdi detaylara inelim. Spoiler geliyor.

   Star Wars hayranı olmanıza gerek yok. Hayatınız boyunca bir kez bölüm 1,2,3,4,5,6'yı izlediyseniz eğer 7 ve 8 deki mantık hatalarını anlayabilirsiniz. Mesela Rey, daha hiç Jedi eğitimi almamış bir kız eline ışın kılıcını alır almaz nasıl bu şekil kullanabiliyor. Gerçi şu Finn denilen adam Güç'ü kullanamamasına rağmen o bile ışın kılıcı ustası oldu. Eski seride böyle bir şey görmek imkansız. Sonra, daha eğitimini bile tamamlamamış bir Jedi, Kylo, koskoca Sith Lordu'nu bu kadar kolay nasıl öldürdü. Hayır tamam anlıyorum bir sürpriz koymak istediniz, milleti gaza getirmek istediniz, ne yalan söyleyeyim oha falan dedim o sahnede gaza da geldim ama bir Star Wars filminde Sith Lord'ları asla bu kadar basit olmazlar. Devam filmi olmasa o sahneyi çok güzel eleştirirdim. Ama ne yazık ki bu bir devam filmi. 

  Teknoloji kaynaklı mantık hatalarına hiç girmeyeceğim. Yok uzay gemisi uzaktan yönetilemiyor mu yok niye general içeride bekledi falan. Bu tartışma sabahı bulur (Cidden bu tartışmayı arkadaş ortamında saatlerce yaptık) 

 Öte yandan bağımsız bir uzay filmi izliyor olsam, efektler kurgu ve karakterler beni kesinlikle etkilerdi. Mesela Kylo Ren karakterini birçoğunun aksine beğeniyorum. Herkes onu Anakin ile kıyasladığından zayıf buluyor ama Anakin'den çok daha farklı biri  ve Kylo ile bağ kurabiliyorum. Öte yandan yeni seride göstermeye çalıştıkları ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtı dünya hoşuma gidiyor. Baş karakteri bir kadın yapmaları, Finn ve 8. bölümde eklenen Asyalı karakter Rose, sübliminal bir şekilde bu fikirleri destekliyor. Bunu eleştiren bir kitlede yok değil. Bunun nesini eleştirdiklerini de anlayabilmiş değilim. 

  Kısacası başta da dediğim gibi devam filmleriyle aramızda karmaşık bir ilişki var. Seviyorum da sevmiyorum da. Sinema da 2 saat boyunca bir an bile gözümü kırmadan izlediğim bir gerçek. Bölüm 9'u heyecanla beklediğim de bir gerçek. Bu iyi bir film olduğunu gösterir. Ama üzerine çok düşüp mantık hatası arayarak izlersen beğenmezsin.