10 Kasım 2017 Cuma

Tuhaf mı Tuhaf Bir Roman

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları




         

   Fantastik edebiyatın yeri bende her zaman ayrıdır. Ne zaman güzel kurgulanmış fantastik bir kitap okumaya başlasam kendimden geçer, bütün maceraları karakterle birlikte yaşarım. Onlarla beraber göklerde uçar, onlarla beraber görünmez olurum. Onların yetenekleri benimkiler olur. Çokça da hissederim ki bunu her türde yaşıyorum. Beni sıklıkla bir kitabı okuduğum zaman hüngür hüngür ağlarken görebilirsiniz. Kitapları yaşamak diyorum ben buna, kitap kurtları anladı beni. Neyse yakın zamanda bitirdiğim bir seriden bahsedeceğim bu gün. Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları. Temel geçmişi X-Men'i andırmıyor değil. Yine tuhaf yetenekleri olan çocuklar ve onların bir araya geldiği bir mekan hakkında. Fakat hikayenin bu temel kısmı dışında hiçbir şeyi X-Men'e benzemiyor. 

    İlk kitapta konuya yavaştan dahil olurken bir yandan da karakterleri tanıma fırsatı yakalıyoruz. Baş karakterimiz Jacop son derece normal bir hayat yaşamış bir oğlan çocuğu. Küçükken dedesinin uyumadan önce anlattığı masallarla büyümüş. 16 Yaşına geldiğinde, büyük babasının ölümünün ardından onun anlattığı masalların aslında gerçek olduğunu öğrenir. Ve kendini varlığını bile bilmediği bir dünyada değişik bir maceranın içinde bulur. Kendinin de tuhaf güçlerinin olduğu bu masalsı dünya büyük bir tehlike içindedir ve bu tehlikeyi kendisinin yardımı olmadan atlatamayacak kişiler vardır. Bu yüzden kalmaya ve onlara yardım etmeye karar verir.

İkinci kitap Gölge Şehir'de başlarında öğretmenleri olmayan bu çocukların zorlukların üstesinden nasıl geldiklerini, birbirlerinin arkasını nasıl kolladıklarını ve tuhaflar evrenini korumak için nasıl cesurca savaştıklarını okuyoruz. Bu sırada baş karakterimiz Jacop ile tuhaf çocuklardan Emma arasında bir yakınlık da başlar. Jacop daha çok yeni olduğu bu tuhaflar dünyasında yeteneğinin uç noktalarını fark eder ve bu eşsiz yeteneği onu bu dünyada önemli bir noktaya koyar.


 Ve son kitabımızda Jacop ve Emma hariç bütün çocuklar kötülerin ellerindedir. Jacop ve Emma kendi başlarına arkadaşlarını kurtarmanın bir yolunu bulmaya çalışırlar. Tabii ki bu sırada başlarına gelmeyen kalmaz. En sonunda düşmanın kalesine girmeyi başaran Jacop ve Emma arkadaşlarını kurtarır ve son bir epik savaş gerçekleşir. Tuhaflar dünyası sonunda tekrar güvendedir fakat çok kayıp vermişlerdir. Bütün bu olaylar bittiğinde Jacop ailesinin yanına döner fakat aklı hep arkadaşlarındadır. Son derece normal insanlar olan Jacop'ın anne ve babası onun bu tuhaf hikayelerine inanmazlar ve onu bir kliniğe yatırmaya karar verirler. Sonrasında Bayan Peregrine ve tuhaf çocuklar Jacop'ın anne ve babasını ziyarete gelir ve anlatılanların gerçek olduğunu gösterir. Emma Jacop ile birlikte modern dünyada kalmaya karar verir ve herkes için mutlu bir sonla kitap biter.



Serinin Tuhaf Masallar adında bir de yan kitabı var. Romanda zaman zaman karakterin yollarına devam etmelerinde yardımcı olan bu kitap daha sonrasında ayrı bir kitap olarak basılıyor ve uyarmadı demeyin: Hayatımda okuduğum en rahatsızlık verici masal kitabı. Hikayelerin sonları beklenildiği gibi bitmeyebiliyor ya da konu inanılmaz tuhaf olabiliyor. Okursanız ne dediğimi anlayacaksınız. Seriyi benim gibi fantastik edebiyat hayranı olan herkese tavsiye edeceğim, yaş sınırına gerek duymayan gayet eğlenceli okunası bir roman serisi. Keyifli okumalar :) 

4 Kasım 2017 Cumartesi

Ayla

ayla daughter of war ile ilgili görsel sonucu

  Bu yılın en çok ses getiren filmlerinden biri olan Ayla geçtiğimiz hafta cuma itibariyle vizyona girdi. Daha fragmanını izlerken tüylerimi diken diken eden filmin çok çok iyi olacağını elbette az çok tahmin ediyordum. Filmin ufak tefek eksiklikleri yoktu diyemeyiz ama bu yazımda beni çok etkileyen bu filmin görmezden gelinebilecek o aksaklıklarına değinmeyeceğim.


  Gerçek hayatta kolay ağlayan biri değilimdir. Ama filmlerde ve kitaplarda duygu yoğunluğunu biraz fazla yaşıyorum sanırım. Gerçi Ayla, sinema salonundaki herkesi ağlattı. Önümde oturan adamın karısından gizli göz yaşlarını silmeye çalışması, arkamda oturan teyzelerin ise hıçkıra hıçkıra ağlamasına karşılık oturduğum koltukta sessiz sessiz göz yaşlarımı sildim. Evet, çok duygusaldı.

İlgili resim

  Filmin konusuna değinmeme gerek var mı bilmiyorum, hepiniz az çok biliyorsunuzdur. Kore Gazisi Süleyman Astsubay ve onun savaş sırasında kurtarıp büyüttüğü küçük kız Ayla'yı anlatıyor. Bu bir savaş ya da kahramanlık filminin çok çok ötesinde. Bir sevgi filmi. Bir baba-kızın birbirini nasıl sevebileceğinin filmi. Konunun gerçek bir hikayeden alınıyor olması çok daha etkilenmemizi sağlıyor. Hele en sonda gerçek Süleyman ve Ayla'nın kavuşmasını görünce en taş kalplisi bile dayanamayıp ağlıyor.

ayla daughter of war ile ilgili görsel sonucu

  Filmin bir başka iyi tarafı oyunculuklar. Baş rollerinden yan rollerine hatta figüranlara varana kadar çok iyi oyuncular tarafından canlandırılan karakterler direk hikayenin içine girmemizi sağlıyor. Görüntü yönetmeni  dönemi iyi yansıtan dekorlar kullanmış. Bütün bunlar filmin bu kadar gişe yapmasının sebeplerinden. Oscar aday adayı olduğunu biliyoruz. Şimdilik düşüncem Oscar alamayacağı yönünde. Bunun sebepleri o değinmek istemediğim bir kaç şey. Mesela sürekli Türklerin övüldüğü replikler olması gibi. Zaten bu filmi izleyen herkes Türk Askeri'nin ne kadar sevgi dolu olduğunu kendisi görebilirken sürekli repliklere koyup bunu ön plana çıkarmaya çalışmaları, bunu izleyen yabancı insanları rahatsız edebilir. Diğer bir yandan bazı sahne geçişleri çok hızlı oldu ve hikayede kısa süreli kopukluk yaşamama sebep oldu fakat bunlar büyütülecek şeyler değildi kesinlikle.Gönül ister ki en iyi ödülleri alsın. Ama almasa da bir çok insanın gönlünü fethetti film.

ayla ile ilgili görsel sonucu

  Filme verebileceğim tek puan 10/10. İzlemeyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum. 

14 Ekim 2017 Cumartesi

Çılgın Hırsız

despicable me ile ilgili görsel sonucu


  Son zamanların en iyi çocuk filmi nedir diye sorduklarını düşünmeden cevap veriyorum. Çılgın Hırsız! Bu düşünceye kapılmamın haklı sebepleri var tabii ki de. Serinin dünya çapındaki başarısı aşikar. Zaten çizgi-film animasyon hayranı bir insan olarak iyi bir tane bulunca çok çok mutlu oluyorum.

  Çılgın Hırsız'da en sevdiğim şeylerin başında karakterlerin orijinalliği geliyor. Gru gibi babalıkla alakası olmayan, komik bir aksanı ve saçma bir hayatı olan bir adam 3 tane kimsesiz kız çocuğunu evlat ediniyor ve her şey değişiyor.

   Kızların üçüde ayrı ayrı çok sevimli karakterler ve Gru ile aralarındaki iletişim farklı. Agnes'in unicorn aşkı, Edith'in uçarı yaramazlıkları ve Margo'nun olgun hareketleri ile film oldukça renkli bir hal alıyor. Bütün bu tatlı karakterlere rağmen filmin asıl büyük başarısı dünyaya Minion dediğimiz yaratıkları kazandırmış olmaları.


minions ile ilgili görsel sonucu

Serinin 2. filminde Gru'nun babalık işinde ne kadar iyiye gittiğini, iyi adam olarak hayatına devam etme şeklini ve aşık oluşunu izliyoruz. Bir yandan Gru'nun sevgili olma işinde çok berbat oluşu diğer yandan kızların yıllarca anne özlemi çekmiş olmaları ile birlikte bu yeni karakter filmin kalıcı bir parçası haline geliyor.


despicable me 2 ile ilgili görsel sonucu


  3. filmde ise Gru'nun yıllardır görmediği kardeşine ve onunla birlikte atıldığı maceralara şahit oluyoruz. Minionlar en çok bu filmde görünüyorlar. Film genel olarak çok çok çok sevdiğim bir animasyon. Üç filmede gönül rahatlığıyla 10/10 verebilirim. Kesinlikle abartılmış ya da haksız yere bu kadar yükseltilmiş bir film olduğuna inanmıyorum.

  Hikayenin seriden bağımsız Minionlar diye bir animasyonu daha var. Minion karakterlerin tarihçesini falan anlatıyor. Seriyi izleyip severseniz bu bağımsız filmi de kesinlikle izlemenizi öneririm. 

despicable me 3 ile ilgili görsel sonucu


Karayip Korsanları Salazar'ın İntikamı


 karayip korsanları 5 ile ilgili görsel sonucu  


  Çıkalı aylar oldu biliyorum. Ama ancak izleyebildim. Zaten Orlando Bloom ayrıldı diye seriye küsmüştüm. Kimse de bana 5. filmde az da olsa geri döndüğünü söylemedi. Film hakkında yetersizdi yetersizdi lafını o kadar çok duydum ki ister istemez bir ön yargı oluştu. Fakat izlediğimde söylendiği kadar kötü olmadığına, bilakis en az diğer filmler kadar iyi olduğuna karar verdim.

   Filme eklenen iki yeni karakter Carina ve Henry'i sempatik buldum. Bir yandan bana William ve Elizabeth'in ilk filmdeki halini hatırlattılar ama diğer yandan çok farklı iki karakterdiler ve izlemesi oldukça eğlenceliydi.

  Yeni kötümüz Salazar'da fena değildi.Yine de bir Barbossa değil. Barbossa'yı zaten ilk bölümden beri severdim ve onun için böyle bir senaryo yazmaları çok hoşuma gitti. 

  Hikayenin dışında filmde kullanılan teknikler de hoşuma gitti. Özellikle denizin altını çektikleri sahnede kullanılan renkler, şeytan üçgeninin içini yapma şekilleri görsel açıdan oldukça tatmin ediciydi. Eminim 3D sinemada izleseydim çok daha fazla beğenebilirdim. Bu yeni konunun ilk filmi gibi bir şey oldu zaten. Devam filmlerinin çok daha şaşalı çekilmesini bekliyorum. Şimdilik bu filme canı gönülden bir 7/10 veriyorum. 

5 Ekim 2017 Perşembe

Mumya Geri Döndü!

the mummy (2017) ile ilgili görsel sonucu

  Hollywood bir süredir eski tutulmuş filmlerin yeni versiyonlarını çıkarmakla meşgul. Mumya'da bu kervana katıldı. Küçüklüğümün en akılda kalan filmlerinden birisiydi Mumya. Kaç kez ailecek oturup izlediğimizi, o kel adamdan nasıl korktuğumu çok net hatırlıyorum. Korkutucu ögelerine rağmen komik bir film sayılabilir de. Bu da Mumya serisinin bir başka tatlı yönü.

  Gelelim bu yeni filme. Öncelikle hepimizin ilk dikkatini çeken filmin iyi seçilmiş kadrosu öyle değil mi? Tom Cruise, Russel Crowe, Anabelle Wallis... Fakat bu muhteşem kadro filmin IMBD'den 5,5 almasını engelleyemedi. Filmin puanını gördüğümde filme karşı ön yargım oluşmadı desem yalan olur. Hele bir de yorumları okudum izlemeden önce ve herkesin ne kadar hayal kırıklığına uğradığını görüp beklentimi baştan minimuma indirdim. Sorun bende mi bilmiyorum ama izlerken gayet zevk aldım. Diğer insanların hangi sebeplerle filmi sevmediğini bilmiyorum ama çekimlerini eleştiren kitleye kesinlikle katılmıyorum. Çekimler gayet başarılıydı aksiyon sahneleri, cam kırıkları vs. Sanırım insanları hayal kırıklığına uğratan mumya deyince akıllarına bir sürü küçük mumya böceğinin şehirleri ele geçirdiği sahneler geliyor olması. Öyle şeyler yok evet. Eski mumya filmlerinden çok farklı. Daha çok şeytanın bir bedeni ele geçirmesi ve ikili kişilik yaşatması üzerine. Çokta fazla spoiler vermek istemiyorum ama mumya üçlemesi dışında yeni bir film gibi izlerseniz sizin de beğeneceğinizi düşünüyorum. 

the mummy (2017) ile ilgili görsel sonucu

  Kısaca filmi iki saatliğine güzel vakit geçirmek isteyen herkese önerim. Korkunç ya da geren film kesinlikle değil. Aksiyon ve komedi unsuru bol bol konmuş. Rahatlıkla ailecek izlenebilir. IMBD aksine ben 6,5/10 veriyorum.

20 Eylül 2017 Çarşamba

Attack On Titan / Shingeki No Kyojin

  Erkek kardeşimin yoğun ısrarları üzerine uzun zamandır ara verdiğim anime macerama devam etmeye başladım. Yine onun önerisi üzerine Attack on Titan denilen bu ünlü animeye başlama kararı aldım. İlk başta bana animeden kısa bir görüntü izlettiğinde fazla etkilenmediğimi söylemeliyim. Bir kere Titan denilen bu düşmanların görüntüsü çok komikti ve bir şekilde çok korkunç olması gereken sahnelerde bile beni güldürüyordu. Fakat kendimi sıkıp 1. sezonu bitirdiğimde kesinlikle  devam etmek istediğim bir anime olduğuna  karar vermiştim.


 attack on titan ile ilgili görsel sonucu


  Kısaca konusundan bahsetmem gerekirse, insanoğlu bir gün titan adını verdikleri devlerle karşılaşıyor. Yani aslında bildiğimiz dev. Hemen hemen insan formuna sahip boyu on metre ile 50 metre arasında değişen yaratıklar. Bu yaratıkların tek bildiği şey insanları yemek. Sebepsizce insan yiyorlar. İnsanlar ise Titanlardan korunmak için büyük duvarlar arasında şehirler kuruyorlar. Kocaman devlerin asla giremeyeceği duvarlar. Toplamda 3 tane olan bu duvarların isimleri sırasıyla Maria Duvarı, Rose Duvarı ve Sina Duvarı.

attack on titan walls ile ilgili görsel sonucu Maria duvarı en dış kısımda yer alıyor ve fakir halkı daha çok köylüleri koruyor. Seride ilk Titan saldırısına uğrayan duvar Maria Duvarı ve serinin baş kahramanı olan Eren ve arkadaşları bu saldırıdan kurtulup Rose Duvarına sığınan mültecilerden. Maria duvarı saldırısı sırasında gözlerinin önünde bir devin annesini öldürdüğünü gören Eren o an bir intikam yemini veriyor ve devlerin tamamını yer yüzünden temizleyeceğini söylüyor. Daha sonra bu emelini gerçekleştirmek için askeri eğitim almak üzere orduya yazılıyor. Onunla birlikte en yakın arkadaşı Armin ve kendi ailesinin büyüttüğü kimsesi olmayan Mikosa karakteri de orduya yazılıyor ve böylelikle onların devleri öldürmek üzere aldıkları eğitimleri izliyoruz. 


attack on titan corps ile ilgili görsel sonucu


  Askeri eğitimin sonunda ise bölümlere ayrılınıyor. Bu bölümler Askeri İnzibat, Garnizon ya da Keşif Birliği. Askeri İnzibat Sina duvarının içerisinde en iyi korunan bölgeyi koruyor ve tamamen kralı korumakla görevli askerlerden oluşuyor. Armasında bir tek boynuzlu at bulunuyor ve sadece en iyi askerler bu bölümü seçebiliyor. Garnizon her duvarın önünde bir birlik bulunduruyor ve duvara karşı bir saldırı olursa sıcak savaşta titanlar ile savaşıyor. Armalarında iki tane gül bulunuyor. Keşif Birliği ise duvarların arkasına gidip devlerin olduğu topraklarda keşifler yapıyor. İmkanları dahilinde devleri yakalayıp onlar üzerinde deneylerde yapıyor. Şu bakımdan en tehlikeli işi aslında Keşif Birliği yapıyor. Keşif Birliğinin armasında özgürlüğü simgeleyen iki kanat bulunuyor.


İlgili resim
Keşif Birliğini Seçen Öğrenciler

  
  Askeri eğitimi derece ile bitiren karakterlerimizin tamamı Keşif Birliğine katılmaya karar veriyorlar.Buradan sonra Keşif Birliğinin düzenlediği seferlerde Eren ve onun birliğinden gelen diğer kişileri izliyoruz. Aynı zamanda Eren baskı altındayken kendisini deve dönüştürebildiğini öğreniyor ve bu gerçek onu ve diğer herkesi şok ediyor. Serinin devamında deve dönüşebilen diğer insanlara ve onların değişik güçlerine tanık oluyoruz. Devlerin nereden geldiklerine ve amaçlarına dair daha fazla şey öğrenirken kahramanlarımızın devlerle verdikleri mücadeleyi izliyoruz.


  Seriye bu noktada Erwin ve Levi adında iki önemli karakter ekleniyor. Erwin keşif birliğinin baş komutanı ve en iyi savaşçısı kabul ediliyor. Levi ise Erwin'in en zor görevlere yolladığı son derece başarılı bir başka asker. Seri'nin ilerleyen bölümlerinde bu iki karakterinde geçmişlerine şahit oluyoruz.

  2. Sezon  fazlasıyla aksiyon dolu bir şekilde bitiyor. Çok fazla soruya cevap bulurken bir o kadar daha soru doğuyor kafalarımızda. Bu da bir sonraki sezonu sabırsızlıkla beklememize sebep oluyor. Diyeceğim o ki, 2. sezon için dört yıl bekleten yapımcılar umarım 3. sezon için de aynı şeyi yapmazlar. Ömrümüz yeni bölüm beklemekle geçiyor resmen.

  Anime şu an için favorilerime girmiş durumda. Buraya tavsiye niteliğinde bırakıyorum. Bir sonraki yazıma kadar hepiniz kendinize iyi bakın.


  


19 Eylül 2017 Salı

Death Note Netflix

   Death Note'un Netflix tarafından filme alındığını duyduğumda ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Eğer sizde animesinin büyük bir hayranı iseniz hissettiğim şeyleri az çok anlarsınız. Yıllardır birçok anime izlememe rağmen aynı tadı, aynı hazzı alabildiğim bir tanesine daha rastlamamıştım. Doğal olarak bu fikir oldukça hoşuma gitti. 

death note netflix ile ilgili görsel sonucu

  Fakat filmin beklediğim tadı vermediğini söylesem yalan olmaz. Animeyi izleyen ve seven kişiler olarak filme karşı oldukça tepkiliyiz. Bunun filmin senaryosundaki zayıflıktan ve oyuncuların yetersizliğinden olduğunu söyleyebilir. Light karakterini animedekinin yarısı kadar bile zeki gösteremediler ve L karakteri ise gereğinden fazla havalıydı. İlk izlediğimde bütün bu kısımlar beni filmden oldukça soğuttu fakat sonra şunu düşünmeye başladım: Bu bir film ve elbette animenin aynısı olamazdı.

death note netflix ile ilgili görsel sonucu

  Animeyi izlemeyen birçok kişi filmin konusunu ilginç bulduklarını ve beğendiklerini söylüyor. Bu yüzden animeden bağımsız incelemeye kalktığımda filmin daha gerçekçi olduğunu söyleyebilirim. Mesela Light'ın Ryuk'u gördüğü sahnede korkudan kafayı yiyecek olması oldukça gerçekçi bir tepki olmuş. Animedeki kadar soğukkanlı olmayan ve gerçek hayata daha yakın tepkiler veren bir Light ile karşı karşıyaydık. Ve Light için seçtikleri oyuncu da günümüz liseli erkek tipine fazlasıyla uyuyor gibi. L karakteri ise filmin başında yüzünü saklayarak ne kadar zeki olduğunu ilk anlarda belli ediyor. Ama animedeki L asla bilinçsizce hareket edip tek başına Kira'yı öldürmeye kalkmazdı. Sondaki kaçış-kovalayış sahnesinden bahsediyorum.Filmde Kira'nın gerçekten Kira olduğunu hissedebildiğim tek sahne en sonda planını babasına anlattığı sahne oldu. 

death note netflix ile ilgili görsel sonucu

  Sonuç olarak film vasat değildi, kötünün iyisiydi. Animeyi sevenleri tatmin etmez ama animeyi hiç izlemediyseniz filmin konusunu ilginç bulabilirsiniz. Filme puanım 4/10. 

Kurtlara Söyle Eve Döndüm

    Evet kelimelerin anlatmaya yetersiz kalacağı kadar masum ve saf bir aşk romanı bitirdim. Hala az çok etkisindeyim ve uzun süre de kurtulabileceğimi sanmıyorum.


  Uzun zaman önce kitap yorumlarına güvendiğim bir kaç kişinin yorumu üzerine almıştım bu kitabı. Okuma önceliğim başka kitaplarda olduğu için uzunca süre kitaplığımda bekledi durdu. Nihayet bir boşluk bulmuşken artık seni okumalıyım dedim ve iyi ki de demişim. Yazarın ilk kitabı olmasına karşın kesinlikle bir ilk kitap amatörlüğü bulunmayan, sayfaların tatlı tatlı aktığı dram dolu bir hikayeydi.

  Kitap iki kız kardeşin birbirleriyle olan diyaloğunu ana tema olarak işliyor. Kardeşlerden birinin dayısıyla arasında çok özel bir bağ var ve bu ara sıra ablasını kıskandırıyor. Sorun şu ki küçük kız kardeşin aşk derecesinde çok sevdiği dayısı AIDS hastası ve ölmek üzere. Nitekim kitabın başlarında dayının ölüm haberini alıyoruz. Dayının ölümünden sonra onun hayatına dair bir çok yeni şey öğrenen June ise dayısına olan sevgisini gösterebileceği yeni bir yol buluyor. Onun ardında bıraktığı sevgilisi Toby ile arkadaş oluyor ve ikisinin aynı adama duyduğu koşulsuz sevgiden yeni bir sevgi doğuyor. Toby sayesinde dayısını tekrar tanıma fırsatı bulan June aynı zamanda asla hissedebileceğini düşünmediği şeyleri hissetmeye başlıyor. Toby ile June arasında masumiyeti ağlatacak kadar güzel bir sevgi oluşuyor.Karşınızdakini incitmemek için ona dokunamazsınız ya o türden bir sevgi. Kendisi de AIDS hastası olan Toby birkaç ay içinde öleceğini bildiği için June'a aralarındaki ilişkinin asla fiziksel bir boyutunun olmayacağını hissettiriyor. Ve bu kitapta görebiliyoruz cinselliğin lafı bile geçmeden iki insan birbirini nasıl sevebilir.  Uzun uzun anlatıp tadını kaçırmak istemem. Ama okuduğunuz zaman çok iyi anlayacaksınız ne demek istediğimi.

  Kitaba gönül rahatlığı ile 9,5/10 veriyorum. Ön yargısız bir şekilde okumanız dileğiyle.

  

8 Eylül 2017 Cuma

Patron Bebek

the boss baby ile ilgili görsel sonucu


   Çizgi film ve animasyon izlemeyi ne kadar çok sevdiğime dair sayfalarca yazı yazabilirim. Tanrıya şükür ki gün geçtikçe film sektörü bu ihtiyacımı karşılayacak bir sürü film çıkarıyor. Patron Bebek ise nispeten yeni sayılan animasyonlardan biri. Tam sevdiğim türde, eğlendiren, iyi çizilmiş, çocukların hayal gücünü yansıtan bir film olmuş 

  Konusundan kısaca bahsetmem gerekirse çocukların bebek fabrikasında üretildiği ve bazı bebeklerin özel olarak seçilip fabrikada çalıştığı bir evrende geçiyor. Bu özel bebekler doğar doğmaz konuşabilme, yürüyebilme gibi yeteneklere sahip oluyorlar. Böyle bebeklerden birisi olan patron bebek, yeni üretilen bir köpek yavrusunu araştırmak üzere bir ailenin yanına gönderiliyor. Gönderildiği ailenin anne ve babası evcil köpek pazarlaması yapan bir şirkette çalışıyorlar ve yeni üretilecek köpeğin bilgilerine sahip oldukları düşünüldüğü için patron bebek bu ailede göreve başlıyor. Ailenin  büyük oğlu bebeğin sırrını keşfediyor fakat annesi ve babasını bir türlü buna inandıramıyor. Bebeğin görevini ve görevi gerçekleştirdikten sonra evi terk edeceğini duyan çocuk bir an önce bebeği evden yollayabilmek adına ona yardım etmeye karar veriyor. Buradan sonra ikisinin maceralarını ve görevi gerçekleştirip gerçekleştiremediklerini izliyoruz. 

Gerçekten eğlenceli ve güldüren iyi yapılmış bir animasyon filmin her türlü özelliğini taşıdığını düşünüyorum. Özellikle küçük yaşta bir erkek çocuğunun hayal dünyasını ve gerçek olayları kendi kafasında nasıl farklı senaryolaştırdığını gösterdikleri sahneleri fazlasıyla samimi buldum. Ufak karelere konulmuş ayrıntılar ise filmin diğer güzel yanlarındandı. Mesela çocuğun evdeyken giydiği ikisi birbirinden farklı çoraplar, düşman adamın giydiği baş parmağı yırtık çorap ve Gandalf alarm gibi ayrıntılar. Gerçek hayatı hayal gücüyle harmanlayan tam küçük çocukların izlemesi gereken sevimli bir film olmuş. Tabii illa küçük olmanıza gerek yok. Benim gibi yetişkin olup animasyon izlemeyi seven herkesin beğenerek izleyeceğinden hiç şüphem yok. Canınız sıkıldıysa, moraliniz bozuksa açıp biraz gününüzü keyiflendirebilirsiniz. 



Ölmek İçin 13 Sebep



13 Reasosn Why dizisi için anlatıcı bakış açısıyla yazdığım incelemedir.




Merhaba ben Hannah Baker. 17 yaşında lise 3 öğrencisi bir genç kızdım. Bu yazıyı okuyorsanız çoktan ölmüşüm demektir. Bu yüzden sizlere hayatımın hikayesini anlatacağım. Daha doğrusu neden hayatıma son verdiğimin hikayesini. Beni bu zorlu kararı vermek zorunda bırakan her şeyi anlatmak istiyorum. Çünkü gerçek şu ki dışarıda bir çok Hannah olduğunu biliyorum. Ve birileri duymalı sesimizi. Zamanında birileri bana el uzatmış olsaydı belki şu an benim içinde işler farklı olurdu. Çok uzatmadan anlatmaya başlıyorum hikayemi. Bu hikaye 13 bölümden oluşuyor. Her biri adım adım beni bu karara sürükledi. Kelebek etkisi dedikleri bir şey vardır ya. Bir kelebek kanat çırpar ve kilometrelerce ötede bir fırtınaya sebep olur. İşte böyle Hannah  Baker'ın hikayesi. Benim hikayem. Yaşadığım her bir olay beni bu ana getirdi. Hemen başla okumaya. Belki okurken hikayenin bir yerinde kendinden de bir parça bulursun. Ha bu arada, yalan söylediğimi mi düşünüyorsun? Peki güzel arkadaşım, ölmüş bir kız neden yalan söyleme ihtiyacı duysun?                                 


İlk sebebim Justin Foley. Kelebeğin ilk kanat çırpışı. Sonun başlangıcı. Bu lanet kasabaya yeni taşınmıştım ve tek bir arkadaşım vardı. Justin sen onun erkek arkadaşıydın. Tek arkadaşım kasabadan taşınınca tamamen yalnız kalmıştım. Justin'den hoşlanıyordum bunu anlamak için ilişki profesörü olmanıza gerek yok. Okulun basket takımında havalı ve yakışıklı bir çocuk kim hoşlanmaz ki. En yakın arkadaşım artık onunla ilgilenmediğini istersem onunla birlikte olabileceğimi söylemişti. Hiçbir engel yoktu ortalıkta. Ve sonunda beklediğim teklif geldi. Justin'le ilk randevumuz. Gece saatlerinde bir parktaydı. Parka gideceğimizi bilmediğim için etek giymiştim. Eğleniyorduk. Kaydıraktan kayarken fotoğrafımı çekti. Rüzgar yüzünden eteğim açılmış ve iç çamaşırım görünmüştü. Ertesi gün o fotoğraf okuldaki herkese mesaj olarak atılmıştı. O gece Justin ile sadece öpüştük. Aklınıza fazlası gelmesin, sadece bir öpücük. Fakat bu fotoğraf yüzünden herkes onunla yattığımı düşündü, doğal olarak. Okulda şu kolay lokma dedikleri kız oldum. Kim ilk randevuda sevişir ki? Ve Justin Foley senin sayende okulun kaşarı oldum. Ama daha kötüsü, sen erkeklere olan güvenimi yıkan ilk kişiydin.


 2. sebep bir zamanlar en yakın arkadaşım olan Jessica Davis. Jessica yeni okuluma benimle aynı dönem başlayan diğer yeni öğrenciydi. Rehber öğretmenimiz iyi arkadaş olabileceğimizi düşünüyordu. Haksız da çıkmadı. Okuldan sonra gidip oturduğumuz bir yer vardı. Orada sıcak çikolata içerdik. Bu yüzden bu arkadaşlığa ben sıcak çikolata arkadaşlığı diyorum. Bir gün bize benzeyen yalnız bir kişi daha bulduk. Alex. Ve iki kişilik grubumuz üç kişi oldu. Jessica ben ve Alex her gün okul sonrası buluşur ve her şey üzerine konuşurduk. Sonsuza kadar arkadaş en yakın arkadaş? Ne yazık ki grubun dağılması fazla uzun sürmedi. Önce Alex bizimle takılmayı bıraktı. Yeni arkadaşlar buldu. Bir süre sonra ise Jessica. Üçümüzün hayatı artık farklı noktalara ilerliyordu. En azından ben öyle sanıyordum. Jessica ve Alex'in sevgili olduklarını ilk öğrendiğimde hissettiğim hayal kırıklığının bir çok sebebi olabilir. Hayatım boyunca hiç bir zaman bir Jessica olamayacağımın tamamen farkındaydım. Jessica öyle bir kızdı yani erkeklerin hakkında dedikodu çıkarmak değilde gerçekten birlikte olmak istediği kızlardan. Amigo takımındaki bir kız. Sonra ne mi oldu? Alex Jessica'yı terk etti ve okuldaki öğrencilerin yaptığı saçma sapan bir listede okulun en güzel kıçlı kızı olarak benim adımı yazdı. Elbette kimse bunu Alex'in kendi kendine çıkardığı bir saçmalık olarak görmek istemedi. Hayır, bu tamamen benim bir kaşar olmamla ilgiliydi. En azından onların görmek istediği buydu. Jessica bu liste yüzünden hep beni suçladı. Sanırım arkadaşlığımıza asıl noktayı koyan buydu. 


Gelelim Alex'e. Kelebeğin kanat çırpışları Justin ile başlamıştı. Ama asıl kasırgayı başlatan ,Alex oldu. Pireyi deve yapan aptal bir kız olduğumu düşünüyor olabilirsiniz. Gerçek şu ki küçük şeyler önemlidir. O listede benim adımı vermesi tamamen Jessica'yı kızdırmak içindi. Bir bakıma başardı ama Jessica yanlış kişiye kızdı. Sayesinde en yakın arkadaşımı tamamen kaybetmiştim. Sadece bu kadarda değil. Adımı o listeye ekleyerek beni bir hedef tahtası haline getirdin. Artık koridorlarda, lavabolarda, hatta çikolata almak için uğradığım küçük marketlerde bile insanların bakışlarından kurtulamıyordum. Hannah Baker, şu kolay kız. Sadece liselilerin uydurduğu komik, saçma bir listeydi, kimseyi incitmezdi değil mi? Böyle düşünen empati yeteneğinden yoksun insanlar bu güne gelmemi sağladı. Bu arada hala ölüyüm.









 Zamanın ilerlemesi ile birlikte takipçi kavramının hayatımızda ne kadar büyük yer kapladığını az çok biliyor olmalısınız. Facebook, twitter, instagram... İnsanlar her yerde birbirlerini takip ediyor. Özel hayat artık sadece bir sıfat tamlaması. Böyle bir dünyada Tyler Down'un yaptığını anlayışla karşılayanlar olabilir. Nedenini bilmediğim bir şekilde beni takip edip durdun Tyler. Geceleri penceremin önünden fotoğraflarımı çekip dünyada en huzurlu yer olması gereken kendi yatak odamda bile kendimi huzursuz hissetmemi sağladın. Ve son darbe. Seni yakalamak için bir kız arkadaşımla sana tuzak kurduğumuz gece mükemmel bir kare yakaladın. Ertesi gün bu kare okulun yarısına mesaj olarak gitmişti. Şimdi bile bu yaptığını düşününce anlam veremiyorum. Neden? Sayende yine arkadaş olma ihtimalim olan birini kaybetmekle kalmadım aynı zamanda kendi odamda tedirgin olmadan bir gece geçiremez oldum. Paranoyaklaştım. Evet hepimizin öyle ya da böyle stalker olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ama sen Tyler, sen yakalandın.




  Bütün erkeler pisliktir. Bazıları çoğu zaman pisliktir, bazıları ise sadece bazen pisliktir. Çok nadiren Clay gibiler olabilir. Pislik olmayanlar. Evet konunun özü erkekler pisliktir. Ama kadınlar pislikten de ötedir. Şeytandır. Courtney Crimson. Herkesin çok sevdiği şu mükemmel kız. Sadece bir arkadaşa ihtiyacım vardı ve seninde ihtiyacın olduğunu biliyordum. Bunu mahvetmek zorunda mıydın? Aptal bir fotoğraf yüzünden. Seni cinsel tercihlerine yargılamayacak özgür bir ülkede yaşıyoruz. Kahrolası iki eş-cinsel baban var. Yine de kendin hakkında çıkacak dedikodulardan korunmak için benim arkama sığındın ve aslında olmayan bir hikaye yaydın. Nasıl olsa adım çıkmıştı. Sen de bir şeyler eklesen çok şey değişmezdi değil mi? Hayır Courtney. İnsanların beni sürekli bir hedef tahtası gibi göstermelerinden bıkmıştım. Artık birileri yaptığı eylemlerin sonuçlarını üstlenmeliydi. Belkide bütün bunlardan sonra biraz dönüp bakarsınız kendinize. Çünkü ölü olmamın sebeplerinden biriside sensin tatlı Courtney.




Okuldaki öğrencilerin yıl boyunca kendilerinin eğlendirmek için nasıl saçmalıklarla uğraştıklarını anlatarak zaman kaybetmeyeceğim. Ama bu saçmalıkların en büyüklerinden birisiydi sanırım Sevgili Anketi. Anketi doldurduğum süre boyunca kesin olarak tek bir kişiyi tarif etmiştim. Onun kim olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Fakat listemin başında ruh hastası Bryce Walker'ı görünce liste olayının doğrulukla ilgisi olmayan bir logaritmadan ibaret olduğunu anladım. Marcus Cole'un sevgili anketinde ise ben üst sırada çıkmıştım. Haliyle bir buluşma teklifi aldım. Saf ben. Hala erkeklerin içinde biraz olsun düzgün birilerinin olabileceğini düşünüyordum. Buluşmaya karar verdiğimiz gece tam saatinde oradaydım. Bir saat seni bekledim. Sevgililer gününde etraftaki herkes sevgilisiyle romantik şeyler yaparken tek başında bir köşede oturmanın nasıl bir his olduğunu tatmış oldum. Sayende. Ve sonunda mekana teşrif ettiğinde ise yanında bütün ekürilerini de getirmiştin. Evet amacın beni nasıl kolay ayarttığını hepsine kanıtlamaktı öyle değil mi? Ama tam olarak öyle olmadı. Hala nasıl ilk buluşmamızda böylesine ileri gitmeye cesaret ettin anlamıyorum. Uzaklaşmanı söyleyerek seni arkadaşlarının yanında küçük düşürmüş olabilirim ama fazlasıyla hak etmiştin. Sayende erkeklere karşı olan ufacık inancımı da kaybetmiş oldum.


Bazı insanlarla sadece yanlış zamanda ve yanlış yerde karşılaşırsınız. Zach Dempsey ile benim karşılaşmam bu şekildeydi. Başta kötü bir niyetinin olmadığını biliyordum. Marcus adına özür dilediğinde tamamen içten olduğunu biliyordum. Ama onun bilmediği bir şey vardı. Artık umudumu kesmiştim. İyi biriyle, beni umursayan biriyle karşılaşmayacığımı biliyordum. Karşıma çıkan erkekler ya bir iddeaya girmiş ya da söylentiler doğru mu diye merak ediyor olacaktı. Bu yüzden seni ciddiye almadım ve reddettim Zach. Çok basit bir olaydı ama sen bunu kaldıramadın. Ne de olsa senin için bir şeyi istemekle elde etmek arasında çok fazla fark yoktu. İletişim derslerinde yaptığımız kimine göre saçma bir etkinlik vardı. Herkesin bir iltifat kutusu vardı ve isimsiz bir şekilde başkalarının iltifat kutularına iltifat atabiliyorduk. Bazılarına önemsiz görünebilir. Ama benim gibi büyük bir yalnızlığın içindeyseniz, hani şu kimsenin sizin tarafınızda olmadığını bildiğiniz yalnızlık türü, hani tek bir arkadaşınız bile olmayan hani öğlen araları yemekhanede tek başına olmak absürt görünmesin diye kitap okuyormuş gibi taklit yapan insanların yalnızlığından, işte böyle bir yalnızlığın içindeyseniz o iltifatlar sizin için önemlidir. Çok iltifat almıyordum zaten ama elimde olanları da sayende kaybettim Zach. Yani iltifatlarımı çalarak benden intikam almaya çalışman gerçekten çok anlamsızdı. Amacın neydi ki gerçekten? Her neyse Zach bana yaptığın çok önemsiz gibi görünebilir. Ama damlaya damlaya göl olur. Daha öncede belirttiğim gibi bu intihar kararı bir günde verdiğim bir karar değildi. Bu önemsiz gibi görünen ayrıntılar bir araya gelip büyük bir kasırgaya yola açabiliyor.

  Ryan Shaver. Okulun enteli. Şu zeki, edebiyat meraklısı, bencil, pislik...Senden kızlar hakkındaki şu saçma listeyi derginde yayınladığından beri hoşlanmıyordum. Hani şu en iyi götlü seçildiğim liste. Her neyse yollarımız bir sonraki sefer de bir şiir kulübünde kesişti. Bana şiirin tamamen düşündükleri dışa vurmakla ilgili olduğunu söylemiştin. Dürüst olmadıydı şairler. Ve bende öyle oldum. Fazlasıyla dürüst bir şiir yazdım. Bu şiiri bana söylemeden isimsiz bir şekilde derginde yayınlaman gerçekten anlam veremediğim bir şeydi. Bu kadar meraklı bir salak olmak zorunda mıydın yoksa bu doğal halin mi? Her neyse sayende kendimi ifade edebileceğimi düşündüğüm bir alandan daha koşarak uzaklaştım. Artık yazmak yoktu. Ne şiir ne hikaye ne de günlük. Artık kaset doldurmak var. Hem şimdi fark ediyorum da, sanırım bu daha etkili bir yöntem. Siz de öyle düşünmüyor musunuz?







Seninle henüz işim bitmedi Justin Foley. Şimdi beni çok derinden etkileyen o geceyi anlatacağım. 3. sınıfa başlarken ki ilk ev partimiz Jessica'nın evinde olmuştu. O gece çarpıcı bir gerçek öğrendim. Sen ve Jessica artık birlikteydiniz. Jessica senin bana yaptıklarını bildiği halde yine de sana güvendi ve bir şekilde onu da kandırdın. Peki sonra ne mi oldu. O partide bütün gün birbirinizle yiyiştikten sonra Jessica'nın odasına çıkmıştınız hatırlıyor musun? Amacın işi pişirmekti ama Jessica sarhoş olduğu ve kendinden geçtiği için yapmamaya karar verdin. Daha sonra ise bir tanecik arkadaşın Bryce Jessica'nın tadına bakmak istedi ve sende buna izin verdin, ya da bunu engellemek için çok fazla bir şey yapmadın diyelim. O gece bende o odadaydım. Neden saklandığım yerden çıkmadım neden Jessica'yı kurtarmadım bilmiyorum. Sanki görünmez bir güç beni engelledi. Ve o günden beri bu gerçek beni yeyip bitiriyor. Bu gerçekle birlikte yaşamak hiç kolay değildi. Gerçekten sen nasıl bu gerçekle yaşıyorsun Justin? En çok değer verdiğini iddia ettiğin kızın başına böyle bir şey geldiğini bilerek, buna göz yumduğunu bilerek nasıl yaşayabiliyorsun?



Sırada güzeller güzeli bir amigo kızımız var. Sheri Holland. Sheri ile hikayemizde o muhteşem partide başlıyor. O gece çok sarsıcı şeyler yaşadıktan sonra artık bir an önce partiden kaçmak ve uzaklaşmak istiyordum. Tam o sırada Sheri bir melek gibi karşıma çıktı. Eve giderken beni de bırakmayı teklif etti. O an için bundan daha iyi bir teklif olamazdı. Yolda giderken bir anlık dikkatsizliğimiz bir kazaya sebep oldu ve yolun kenarındaki dur tabelasını devirdik. Evet olabilecek şeyler her neyse. Bir hata yaptığınız zaman durup onu düzeltmelisiniz eğer kaçar ve o hata olmamış gibi davranırsanız bir şekilde başkalarının incinmesine sebep olabilirsiniz. O gece tam da bu oldu. Bir kaç dakika sonra tabelayı devirdiğimiz kavşakta bir kaza meydana geldi ve okulumuzdaki çocuklardan biri hayatını kaybetti. Daha da kötüsü herkes onun sarhoş olduğu için kaza yaptığını düşündü. Kimse başka bir ihtimali aklına bile getirmedi. Vicdan azabı çekiyor musun Sheri? Hayatın boyunca yaptığın en büyük hata belkide buydu ve ömrünün sonuna kadar seninle kalacak. Geceleri kabuslarında o kazayı görüyor musun? Ah tatlı sevimli amigo kızımız, göründüğün kadar masum değilsin değil mi?

clay jensen ile ilgili görsel sonucu
Sırada hikayenin en acıklı kısmı var. Clay Jensen. Bu kadar isim içerisinde beni kurtarma şansı olan tek isim.  Peki Clay sen bana ne yaptın? Aslında cevap çok basit. Sende bunun farkındasın. Sen sadece hissettiklerini gösteremeyecek kadar korkaktın hepsi bu. Ama hayır tek suçlu sen değilsin. Bende zaman zaman verdiğim tepkilerle bunu zorlaştırmış olabilirim. Mesela Jessica'nın partisinin olduğu akşam. Umarım o gece neden senden kaçtığımı şimdi biraz olsun anlıyorsundur. Sorun şu ki erkekler söz konusu olduğunda artık inancımın kalmadığı bir noktadaydım  ve senin bütün iyi niyetin bütün o saf sevgine rağmen kendimi koruma iç güdüsüyle hareket ediyordum. Yine de bütün cesaretini toplayıp bir kez olsun bana söyleyebilseydin, beni ne kadar çok sevdiğini,  bana ne kadar değer verdiğini, bana ihtiyacın olduğunu bilseydim eğer, hala nefes alırken bilseydim bunları, bu hikayenin sonu çok daha farklı bir şekilde bitebilirdi. Öyle değil mi? Sanırım hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Yine de geri dönüp baktığımda bir tek senine ilgili anılarımın hepsini hatırlamak istediğimi söyleyebilirim.





Sırada listemdeki en berbat kişi var. Evet bu saydığım listedeki diğer insanlar onunla karşılaştırdığımda melek gibi kalıyorlar aslında. Bryce Walker senden bahsediyorum. Gerçekten şu dünyada senden daha hastalıklı bir insan olabilir mi merak ediyorum. Ailenin parasının ve zenginliğinin arkasına saklanıp her istediğini yapabileceğini düşünmen, bir kızın hayatını nasıl mahvedebileceğini düşünmüyor olman... Jessica'nın partisinde en yakın arkadaşının sevgilisine tecavüz etmiştin öyle değil mi? Çünkü en yakın arkadaşlar her şeylerini paylaşmak zorundaydı. Ve intihar etmemden tam bir hafta önce saçma sapan bir gecede, neden senin evine geldiğimi bilmediğim o saçma gecede benim de hayatımın içine etmeyi başardın. Zaten çokta parlak olmayan hayatımın. En kötüsü ise bu yaptığının kötü bir şey olduğunu bile düşünmüyorsun. Bütün bunlar bittiğinde umarım hak ettiğin yere gidersin. Umarım cehennemin benden en uzak köşesinde olursun.






Ve son olarak biraz da okulumun öğrencilere yardımcı olması için para ödediği bir öğretmene gelelim. Kevin Porter.  Kendimi öldürmeye karar verdikten sonra oturup bu ölüme sebep olanlara dair bir liste hazırladım ve teker teker hepsine kasetler doldurdum. O gün geldi ve ben hayata son bir şans vermeye karar verdim. Ama bu sefer yardım alacaktım. Artık olayların benim kaldırabileceğimden çok daha fazla olduğunun farkındaydım ve yardım isteyebileceğim birinin bana iyi geleceğini düşündüm. Bu amaçla okulumuzun rehber öğretmeni Kevin Porter'ın kapısını çaldım. Fakat konuşma beklediğim yönde gitmedi ve o an bana kimsenin yarıdm edemeyeceğini çünkü kimsenin yaşadıklarımı anlamadığını fark ettim. Bay Kevin, belki beni kurtarabilirdiniz ama yapmadınız. Umarım  bu vicdan azabı ömür boyu peşinizi bırakmaz.


Bütün bunların üzerine kesin kararımı vermiştim. Yapacaktım bunu. Bütün cesaretimi topladım ve yapmaya karar verdiğim şeyi gerçekleştirdim. Çünkü biliyordum ki yaşadıkşarımı yaşayan daha bir çok kişi vardı. Seslerini duyuramayan. Komik olan şu ki, öldüğünüz zaman dinlemeye başlarlar.









29 Ağustos 2017 Salı

Millenium Serisi Üzerine !

  Evet en son yazımda Ateşle Oynayan Kız'ı okumak üzere ayrıldığımı söylemiştim. Arı Kovanına Çomak Sokan Kız'ı da okuyup geldim. Seri ikinci kitabından itibaren öyle bir seviye atladı ki her boş kaldığım anda kitabın başına koştum. Hala neye uğradığım şaşırmış durumdayım.


  Çok kitap okuyan insanlar olarak kitap sohbetleri sırasında hep şu soruyu alırız. En sevdiğin tarz nedir? Gerçek şu ki belli bir tarza bağlı kalmadan iyi kurgulanmış her kitabı severek okuyorum ama illa bir tarza indirgemek zorunda kaldığımda ya distopya ya polisiye, seçim yapmak çok zor diyorum. Evet ne Arsen Lüpen'ler ne Sherlock Holmes'ler ne Agatha Christie'ler bitirdim bu güne kadar. Ama polisiye tarzında yazılmış böylesi bir kitaba ilk defa rastlıyorum.

  Bu kitap polisiye olarak geçiyor ama klasik polisiyelerde yer alan olaylar zinciri kesinlikle yok. Yani olur ya gizemli bir cinayet vardır, şüpheliler ortadadır ve sonunda katil çokta tahmin edilemeyen birisi çıkar falan. Böyle değildi Millenium serisi. Daha çok mafya babaları, derin devlet, istihbarat teşkilatı, polisler ve devlet meseleleri ile ilgili bir kitaptı. Bana kurgu olarak az da olsa Prison Break'in 4. sezonunu anımsattı. Orada da devletin içindeki yasa dışı kuruluşların kurban olarak seçtiği insanların yine o kuruluşlara karşı verdiği savaşı izlemiştik. Bu kitapta ise  Lisbeth karakterinin yıllarca devlet tarafından uğradığı haksızlıkları ve bu yüzden nasıl bir insana dönüştüğünü, onun adaletsizliklerle dolu geçmişine tanıklık ediyoruz. Ama yanlış anlaşılmasın. Bu kitap Lisbeth karakterinin acı dolu hayat hikayesini anlatmıyor. Bu kitap Lisbeth karakterinin yaşadığı her şeye rağmen nasıl güçlü bir kadın olduğunu ve 1.50 boyunda 40 kilo bir kadının nasıl koca teşkilatla savaştığını anlatıyor. Bu kitaba başladığınız anda Lisbeth karakterinin ne kadar özel bir karakter olduğunu anlıyorsunuz zaten. Ne kadar zeki, ne kadar sıra dışı ve bilmecelerle dolu bir karakter. 

  Kitabın aynı zamanda çekilmiş film versiyonları da var. Amerikan versiyonu çok iyi olmasına rağmen yalnızca ilk kitabı filme almışlar. İsveç versiyonu ise üç kitabı da filme almış. Filmlerden elbette kitaptan aldığım tadı alamadım ama yine de kitapları okuduktan sonra biraz daha görselleştirmek için izlenebilir.

  Bu kitap hakkında kelimelere dökemeyeceğim kadar çok duygu besliyorum ama hepsine burada yer vermeyeceğim. Kısaca şiddetle tavsiye ediyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle... Kendinize iyi bakın.

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Doctor Who 10. Sezon'a Dair !

  Yahu daha yeni başlamamış mıydı ? Ne ara sezon finali geldi anlamadım. Çok uzun süre bir sezonun başlamasını bekleyince 12 bölüm az geliyor gözüme doğal olarak. Neyse şimdi 10. sezona dair fikirlerimizi konuşalım.

doctor who season 10 ile ilgili görsel sonucu

  Açıkçası ilk bölümde Bill karakterinden hoşlandığımı zaten söylemiştim. Nitekim sezonun ilerleyen bölümlerinde bu fikrim değişmedi. Bill hakkında en çok sevdiğim şey çok gerçekçi bir karakter oluşuydu. Bazı karakterler gibi abartılmadı; sıradan, hayat mücadelesi veren, restoranda yarı zamanlı çalışan bir günümüz insanı. Eş-cinsel olması ve doğal mimikleriyle hemen sevdirdi bana kendini. Nardole için söyleyecek fazla bir şeyim yok zaten, şu ana kadar gördüğüm en sempatik yoldaştı diyebilirim.

doctor who season 10 finale ile ilgili görsel sonucu

   Neyse, sezonu tanıtan fragmanda Cybermen ve Master'ı zaten görmüştük ve heyecanla nasıl bir hikaye ile dahil olacaklarını bekledim. Hikaye benim açımdan çokta doyurucu olmadı açıkçası. Çok fazla senaryo hataları olduğunu düşünüyorum. Tabii ki fantastik bir dizide senaryonun %100 mantık kurallarına uygun olmasını beklemiyorum ama en azından kendi içinde tutarlı olabilir. Doctor'un Missy'e güvenmemesine rağmen, üstelik Bill ve Nardole'un tüm uyarılarına karşın daha önce hiç araştırmadığı bir yerde onu denemeye kalkması bile bile intihar etmesiyle aynı şeydi. Sonra Master olaya dahil oldu ve sezon finali komik bir biçimde Master ve Missy'nin flörtleşmesi ve sonra birbirlerini öldürmeleriyle sonlandı. 

doctor who season 10 finale ile ilgili görsel sonucu


  Sezon finalini çok anlamadığımı itiraf edeyim. Moffat yine ilk bölümle bağlamaya falan çalışmış ama sanki olmamış. Yani Bill farklı bir hayat formuna dönüştü ve cyber olmaktan kurtuldu. Kız arkadaşıyla evreni geziyorlar ama isterse tekrar insan olabilir. Hmmm.. Clara'ya ne olduğu bile hala tam anlamadım buda onun gibi havada kalmaz umarım. Diğer yandan Doctor rejenere olmaya başladı ama bir şekilde enerjiyi engelliyor ve rejenereyi geciktiriyor. Tahminimce bir ya da birkaç özel  bölüm çekilecek ve sonrasında yeni doktorla tanışacağız.  Peki o son sahne neydi? Hani doktorun eski kendiyle karşılaştığı sahne. Moffat kafasında neler planlıyor bilmiyorum koca bir sezon kafamda soru işareti olarak kalmış durumda. Umarım özel bölümler açıklama olarak doyurucu olur. 

  Yeni bölümün ne zaman geleceğini bilmemekle birlikte tahminimce yeni yıla girmeden birkaç hafta önce gelir. İzleyelim, görelim Moffat 12. doktorumuz için nasıl bir son hazırlamış. O zamana kadar merakla beklemeye devam.

26 Haziran 2017 Pazartesi

Ejderha Dövmeli Kız

   
ejderha dövmeli kız kitap ile ilgili görsel sonucu




 Bazı kitapların doğru zamanda ve doğru yerde okunması gerekir. Ejderha Dövmeli Kız benim için onlardan biriydi. Çok uzun zaman önce okumak için elime aldığımı ve birkaç bölüm sonra sıkılıp bıraktığımı hatırlıyorum. Aynı şekilde birkaç kez daha başlamaya çalışıp bir türlü sonunu getirememiştim. Son elime aldığımda ise defalarca beni etkilemeyen kitabı bir çırpıda okudum bitirdim. Hem de hiç sıkılmadan. İşte bu yüzden diyorum ki bazı kitaplar için doğru zaman vardır.

   Ejderha Dövmeli Kız, İsveç bir yazarın yazdığı Millennium kitap üçlemesinin ilk kitabı. Yazar kitaplar henüz piyasaya sürülmeden öldü. Bu yüzden kitabının dünya çapında yakaladığı büyük başarıdan asla haberi olmadı. Fakat kitap ilk basıldığı yıllarda çok satanlar listesinden uzun zaman düşmedi. Bu gün Ejderha Dövmeli Kız dendiğinde kitabın adını duymayan kişi yok denecek azdır.

  Kitabın konusuna gelecek olursak. Bir cinayet romanı. Fakat  Agatha Christie romanları gibi her bölümde bizi şok edecek olaylar dizisi yok. Kitap sakin ama sürükleyici bir şekilde ilerliyor. Araştırmacı gazeteci Mikael Blomkvist hakkında yazdığı bir iş adamı ona dava açınca üç aylık hapis ve para cezasına çarptırılıyor. Henrik Vanger adında Vanger Şirketler Grubunun eski yöneticisi olan adam ise yıllar önce işlenmiş bir cinayeti araştırması için Mikael'den yardım istiyor. 

  Yıllar önce esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolan Harriet Vanger'in öldürüldüğünü düşünen amcası Henrik bu olayın iç yüzünü araştırıp bulması için Mikael ile bir yıl süreli bir anlaşma imzalıyor. Mikael bunun boşa kürek çekmek olduğunu düşünse de kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek yaşlı adama yardım ediyor sonrasında ise hiç beklemediği bir şekilde kendini olayların düğümünü çözerken buluyor. Diğer bir yandan yolu Lisbeth Salander ile kesişiyor ve Mikael bu gizemli kızla birlikte kendini daha önce hayal bile edemeyeceği bir maceranın içinde buluyor.

   Kurgunun güzelliği ve akıcılığının yanında kitabı güzel kılan başka faktörlerde var. Mesela kadına şiddet, kadın cinayetleri, sadist erkekler, tecavüz gibi olaylara fazla dikkat çeken bir üslupla değiniliyor. Bu tarz toplumsal sorunları ele alış biçimi gerçekten güzel. Özellikle Lisbeth kadar güçlü ve erkeklerin kesinlikle altında kalmayan bir kadın karakter yaratmak, kitabı sevmek için başlıca bir unsur. 

   Kitabı elbette öneriyorum. Okuduğunuz diğer cinayet romanlarından biraz daha farklı bir üslubu olmakla birlikte gerçekten kendinizi vererek okuduğunuzda size çok şey katacağını düşündüğüm bir roman. Serinin ikinci kitabını henüz okumadım ama ilk kitaba biraz olsun benziyorsa bir çırpıda bitireceğime şüphe yok. Bu durumda ikinci kitabın incelemesi de fazla zaman geçmeden gelir. 

   Haydi ben Ateşle Oynayan Kız'ı okumaya gideyim siz de aklınızın bir köşesine kaydedin bu kitabı. Hepinize mutlu günler.  

25 Haziran 2017 Pazar

Kelebek Etkisi Üzerine

"Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, Avrupa'da fırtına kopmasına sebep olabilir."


the butterfly effect ile ilgili görsel sonucu

Bu cümleyi Edward N. Lorenz hava tahminleriyle ilgili yaptığı araştırmalardan ulaştığı veriler sonrası söyledi. Buna kelebek etkisi adını verdi. Teoriyi biraz daha açmak gerekirse, hayatımızda yaptığımız her seçim, en büyüğünden en küçüğüne kadar geleceğimize yön verir demek istiyor. 

Hayatı bir dizi zincirleme olay serisi gibi düşünebiliriz. Sıra sıra dizilen domino taşları gibi. Baştaki ufacık bir hareket diğer dominoları nasıl etkiliyorsa, zincirin başında gerçekleşecek ufacık bir olay bütün döngüyü etkiler. Çünkü hayat çok hassas hesaplar üzerine kuruludur. Sistemdeki en ufak bir değişikliğin nasıl öngörülemez ve büyük sonuçlara yol açtığı ise Kelebek Etkisi filmine konu olmuş.

Eminim hepimiz hayatımızın bir noktasında duymuşuzdur Kelebek Etkisi kavramını. Eğer hala izlemeyenler varsa kesinikle izlenmesi gereken bir film olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ben 22 yıllık hayatımda defalarca kez duymama rağmen ilk defa bu akşam oturup baştan sona izledim. Kendime sorduğum ilk soru ise neden daha önce izlemediğim oldu. Cidden böyle bir filmi neden bekletmişim ki? 

Filme gelecek olursak. Spoiler içerikli  kısma burada başlıyorum. Filmin ilk 50 dakikası gayet normal bir psikolojik dram olarak ilerliyor. Fakat 50. dakikadan sonra işin içine fantastik-bilim kurgu giriyor ve iş ilginçleşiyor. 

Evan adındaki küçük çocuğun genetik bir rahatsızlığı var ve bazı durumlarda kısa süreli hafıza kaybı yaşıyor. Genelde zor bir durumda kaldığında ya da trajik bir olay yaşadığında o an neler yaşadığını hatırlamıyor ve saatler sonra kendine geliyor. Bir doktorun da tavsiyesiyle günlük tutmaya başlayan Evan 7 yaşından itibaren yaşadığı her şeyi not eden günlükler tutuyor. 

İleri yaşlarda üniversiteye başlayan Evan'dan hocası kendi psikolojisini araştırması üzerine bir ödev veriyor ve Evan küçüklükte yaşadığı anıları hatırlayabilmek için yıllar sonra küçükken tuttuğu günlükleri okumaya başlıyor. Daha sonra günlükleri okuyarak geleceği değiştirmenin bir yolunu keşfediyor ve küçükken yaşadığı bu hafıza kaybı anlarına geri dönüp o anları istediği gibi şekillendiriyor ve her seferinde geleceğe geri döndüğünde büyük bir sorunla karşılaşıyor. 

Değiştirdiği her bir küçük anının geleceğinde çok büyük sorunlara yol açtığını fark eden Evan en son trajik bir karar veriyor ve anılarının en başına dönüp kendi doğumunu engelliyor. Böylelikle onun var olmasının yol açacağı bütün sorunlar da ortadan kaybolmuş oluyor. 

Filmi çok fazla detaya girmeden ana hatlarıyla anlatmak istedim ama film boyunca gözümü dahi kırpmadan izleyip sonunda Evan'ın o trajik kararı vermesi  geren sahnede bir şok geçirmiştim. Evet filmin işleniş şekli gerçekten çok güzel, özellikle Evan'ın çocukluk anlarına tekrar dönüp bilinçli şekilde değiştirdiği anılar ve bunun doğuracağı sonuçların nasıl bağlantılı olduğunu görmek... Zekice kurgulanmış ve benzerine fazla rastlayamayacağımız bir senaryo.

Şimdi sizlere tek bir tavsiyem var. Eğer hala bu filmi izlemediyseniz hiç durmayın, tamamen vaktinize değecektir. Eğer filmi daha önce izlediyseniz zaten çoktan kelebek etkisi teorisini merak etmiş ve araştırmış olduğunuza eminim. 

Bir sonraki yazımda görüşünceye kadar. Mutlu kalın. 


8 Mayıs 2017 Pazartesi

13 Reasons Why İlk İzlenim

      
13 reasons why ile ilgili görsel sonucu

 İnternet'te çok sık reklamlarını görmeye başlamamla ilgimi çekti bu dizi. Önceleri klasik bir ergen dizisi olduğunu düşündüğümden çok üzerine düşmemiştim fakat birden bire herkes konuşmaya başlayınca diziye bir şans vermeye karar verdim. Öncelikle haklıydım bir gençlik dizisi.

     
  16 yaşında Hannah Baker adında bir kızımız intihar ediyor ve ardında 13 tane kaset bırakıyor. Her bir kasette ölümüne sebep olan bir kişiden bahsediyor. Dizinin başında bu kasetler Clay adında bir çocukta ve Clay ile birlikte sürekli flashback yapıp kızın ölmeden önceki zamanlarını izliyoruz. Karakterleri tanıma açısından ilk sezon güzel gidiyor ama aksiyon açısından çokta doyurucu değil. Yer yer sıkıldığım doğru. Henüz ilk 6 bölümünü izledim ve sezonun devamında ne olur bilmiyorum ama bir 1. sezon incelemesi zaten gelecek. 

        Dizinin genç kitleye hitap ettiği bir gerçek ama işlediği konu itibariyle yetişkinlerde ders çıkararak izleyebilir. Özellikle lise zamanlarında genç kızların okullarda karşılaştıkları zorbalıklar, bir kızın tamamen masum duygularının kullanılması onun hayatında ne gibi sonuçlara yol açar, onu ne tür depresyonlara sürükler.. Bütün bunların karşısında aileler çocuklarının başlarına gelenlerden bir haber yaşama devam eder. Henüz ülkemizde çok baş göstermemiş olsa da zorbalık Amerika ve bir çok Avrupa ülkesinde okul hayatının en büyük sorunlarından biri haline gelmiş durumda ve etkileri her geçen gün daha fazla gün yüzüne çıkıyor. Bir yanda okulun havalı kısmı dediğimiz sporcular diğer yanda ezik olarak nitelendirilen çalışkan öğrenciler. Lise hayatının akademik kısmından çok trajik kısmına yönelmemizi sağlıyor.  

         Sonuç olarak dizi ele aldığı konu itibari ile bu kadar ilgi çekti diyebilirim. Eğer gençlik dizileri seven kitledenseniz hemen başlayın. Ama dizinin konusunu gizemli bulduğunuz için izliyorsanız çokta memnun kalmayacaksınız. Diğer bir incelemede fikrim değişir mi zamanla göreceğiz. Şimdilik hepiniz esenlikle kalın.




7 Mayıs 2017 Pazar

Prison Break Geri Döndü!


prison break season 5 ile ilgili görsel sonucu

 Yıllar önce daha liseye yeni başladığım, yabancı dizilerle ilk tanıştığım zamanlardı. O zamanların popüler dizisi Prison Break'e başlamıştım ve dizi anlamında düşüncelerimi tamamen değiştiren bir dizi olmuştu. Her bölümünü büyük heyecanla bekleyip izlerken 'yok artık' dedirten sahnelerine zekice kurgulanan her bir ince ayrıntısına hayran olduğum diziydi. Film olan son bölümünü izledikten sonra uzun süre etkisinden kurtulamamıştım ve yıllarca onun kadar iyi bir dizinin çekilmesini bekledim. Ama çekilmedi. Breaking Bad bir ara Prison Break ile karşılaştırıldı ama Breaking Bad incelememi de okuduysanız asla bir Prison Break olamayacağını söylemiştim. Sezonda toplasanız 3 bölüm bana Prison Break heyecanı yaşatmıştı. 

prison break ile ilgili görsel sonucu

  Yıllar sonra hala sıkıldıkça açıp Prison Break izliyordum bu yüzden dizi sitelerinde hep takip listemdeydi. Ve bir gün bildirimlerime şöyle bir şey düştü. Prison Break 5. sezon 1. bölüm. Öncelikle yine fan yapımı bir şey sandım. Çünkü dizinin geri döneceğine dair bir haber okumamıştım. Bunu rafa kaldırıp okula gittim ve öğlen aramda erkek kardeşim telefonla beni arayıp o büyük haberi verdi. Evet, Prison Break gerçekten geri dönmüştü. Hem de ne dönüş. Yılların özlemiyle eve koşup bilgisayarımı açıp hemen nasıl açtım o bölümü bilmiyorum . İzlerken gerçekten bir ergenin en sevdiği sanatçıyı izlerken hissettiği o aşırı hayranlık duygularını hissettim. Bölüm beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Sanki yıllardır hiç ara vermemiş gibi aynı heyecan aynı aksiyon. Bunları tekrar yaşamanın verdiği heyecan bir başka tabi ki.

Şimdi yazının bundan sonrası spoiler içerir uyarmadı demeyin. 5. sezonun başlangıcında öğreniyoruz ki Michael aslında ölmemiş. Bazı gizli kapaklı olaylardan dolayı diğelerini korumak için kendini ölü göstermesi gerekiyormuş falan filan. Şimdi dizinin tam açıklanmayan ince olaylarını burada konuşmayalım. Lincoln onun yaşadığını öğrenince onu kurtarmaya karar veriyor. Ve Michale'ın şu anda hapis bulunduğu yere yani Yemen'e gidiyor. Tabii Yemen o sırada Işid'in işgali altında ve herkes dış ülkelere kaçmaya çalışıyor. Bu karışık atmosferde Michael yine bir hapishaneden çıkış planı hazırlarken Lincoln kaçış sonrasını planlıyor, bir yandan da sorularına cevap bumaya çalışıyor. Diğer yandan Sarah yeni eşiyle ve oğluyla normal bir hayat yaşarken birden hayatları trajik bir hal alıyor. Evine yapılan bir silahlı saldırı sonrası kocası vuruluyor ve bütün bunların arasında Michael hakkındaki gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyor. 



  Şimdilik bölümler cevaplardan çok sorular üzerine kurulmuş durumda. Genel olarak aklımdaki sorular şunlar. Şu an karşı karşıya kaldığımız büyük düşman kim? Posedion kim? Sarah'ın kocası sadece normal biri mi? Bütün bu işlerden nasıl sıyrılacaklar? Lincoln bu kadar parayı nereden buluyor? Sezon boyunca ne kadarının cevabını buluruz bilmiyorum ama söyleyebileceğim tek şey şu ki Prison Break güzel bir geri dönüş yaptı. Yıllar sonra en sevdiğim çocukluk arkadaşımla aynı mahalleye taşınmışım gibi mutluyum. Toplamda dokuz bölüm olacak bu sezonun her bir bölümünü heyecanla bekliyor olacağım. Tabi sezon sonunda bir sezon incelemesi yorumu da gelecek. Şimdilik herkese iyi günler dilerim.


28 Nisan 2017 Cuma

Doctor Who 10. Sezon'a Merhaba Derken

 doctor who season 10 ile ilgili görsel sonucu

 Evet uzun bir aranın ardından nihayet doktorumuza kavuştuk. Noel bölümünü saymazsak neredeyse 1 yıl olmuştu ara vereli. Neyse ki Doctor Who ve Sherlock sayesinde bekleme konusunda baya tecrübemiz oldu. 

  Doctor yeni sezona yeni bir yol arkadaşıyla giriş yaptı. Bill karakterine girdiği ilk bölümden itibaren fazlasıyla ısındım. Her yol arkadaşının değişik karakteri, özellikleri oluyor bunu seriyi takip edenler iyi bilir. Mesela Bill karakteri biraz daha mantıksal zekası baskın ve eş-cinsel bir yol arkadaşı. Bu onu eski yol arkadaşlarından ayıran en büyük özellikleri. Aynı zamanda görünüş itibariyle biraz doktorun torunu Susan ve River Song'a benziyor. Doktorun onu yanına alırken bu iki kadına karşı duyduğu özlemden de etkilendiğini söyleyebiliriz. 

doctor who season 10 ile ilgili görsel sonucu

 Capaldi'nin son sezonu olduğunu daha önceden BBC duyurmuştu. Bu yüzden bu sezondan beklentim büyük çünkü veda sezonları genelde olaylı oluyor. Zaten bölüm sonu gördüğümüz ufak trailer'da bizleri nelerin beklediğine dair biraz fikir sahibi olduk ve bu fazlasıyla yetti. Master ve Missy nin hikayeye nerede ve nasıl dahil olacaklarını bilmiyorum ama onları bir an için görmüş olmak bile beni fazlasıyla heyecanlandırmaya yetti. 

  Dahası geçen sezon fazlasıyla havada kalan sorular olmuştu. Şu doktorun yanlışlıkla ölümsüz yaptığı kız ve Clara Oswald'a ne olduğunu hala bilmiyoruz. Bu sezon karşımıza çıkıp çıkmayacaklarına dair de bir bilgimiz yok. Ama kesinlikle çok merak ediyorum. Dahası River Song'un kütüphaneye girdikten sonra kütüphanenin veri tabanına kayıt olduğunu doktor biliyor yani onu oradan kurtarmanın bir yolunu bulamaz mı ya da River ile ilgili hikaye tamamen bitti mi? Sorular sorular... Hepsinin cevabını bulabilecek miyiz bilemem ama bildiğim bir şey varsa bu sezon Doctor Who için çok umutluyum. Fazlasıyla tatmin olacağım bir sezon olmasını diliyorum. 

doctor who wallpaper ile ilgili görsel sonucu