28 Nisan 2017 Cuma

Doctor Who 10. Sezon'a Merhaba Derken

 doctor who season 10 ile ilgili görsel sonucu

 Evet uzun bir aranın ardından nihayet doktorumuza kavuştuk. Noel bölümünü saymazsak neredeyse 1 yıl olmuştu ara vereli. Neyse ki Doctor Who ve Sherlock sayesinde bekleme konusunda baya tecrübemiz oldu. 

  Doctor yeni sezona yeni bir yol arkadaşıyla giriş yaptı. Bill karakterine girdiği ilk bölümden itibaren fazlasıyla ısındım. Her yol arkadaşının değişik karakteri, özellikleri oluyor bunu seriyi takip edenler iyi bilir. Mesela Bill karakteri biraz daha mantıksal zekası baskın ve eş-cinsel bir yol arkadaşı. Bu onu eski yol arkadaşlarından ayıran en büyük özellikleri. Aynı zamanda görünüş itibariyle biraz doktorun torunu Susan ve River Song'a benziyor. Doktorun onu yanına alırken bu iki kadına karşı duyduğu özlemden de etkilendiğini söyleyebiliriz. 

doctor who season 10 ile ilgili görsel sonucu

 Capaldi'nin son sezonu olduğunu daha önceden BBC duyurmuştu. Bu yüzden bu sezondan beklentim büyük çünkü veda sezonları genelde olaylı oluyor. Zaten bölüm sonu gördüğümüz ufak trailer'da bizleri nelerin beklediğine dair biraz fikir sahibi olduk ve bu fazlasıyla yetti. Master ve Missy nin hikayeye nerede ve nasıl dahil olacaklarını bilmiyorum ama onları bir an için görmüş olmak bile beni fazlasıyla heyecanlandırmaya yetti. 

  Dahası geçen sezon fazlasıyla havada kalan sorular olmuştu. Şu doktorun yanlışlıkla ölümsüz yaptığı kız ve Clara Oswald'a ne olduğunu hala bilmiyoruz. Bu sezon karşımıza çıkıp çıkmayacaklarına dair de bir bilgimiz yok. Ama kesinlikle çok merak ediyorum. Dahası River Song'un kütüphaneye girdikten sonra kütüphanenin veri tabanına kayıt olduğunu doktor biliyor yani onu oradan kurtarmanın bir yolunu bulamaz mı ya da River ile ilgili hikaye tamamen bitti mi? Sorular sorular... Hepsinin cevabını bulabilecek miyiz bilemem ama bildiğim bir şey varsa bu sezon Doctor Who için çok umutluyum. Fazlasıyla tatmin olacağım bir sezon olmasını diliyorum. 

doctor who wallpaper ile ilgili görsel sonucu

21 Nisan 2017 Cuma

House M.D İlk Düşünceler

  house m.d ile ilgili görsel sonucu

 Geçen hafta evde oturmuş sıkıntıdan patlarken nedense uzun zamandır dizi izlemediğimi fark ettim. Takip ettiğim dizilerin çoğunu bırakmış, izleyecek vaktim olmadığından yeni bir diziye başlamamıştım. Ve o an gelen bir ilhamla bilgisayarıma koştum House M.D'nin ilk bölümüne böylelikle başladım.
  House M.D 2005 yılında ilk sezonu yayımlanan bir hastahane dizisi. Bizim Doktorlar dizisini andırıyor diyebiliriz tabii ki çok daha iyi versiyonu. Baş rolde bulunan Doktor House çok zeki ama bir o kadar da huysuz bir karakter. Bana biraz Sherlock Holmes'u hatırlattı. Yani hal hareket ve tavırları aslında Sherlock doktor olsa tam böyle biri olurdu dedirtiyor.  Ufacık bir detaydan hastaya dair birçok tahminde bulunabilmesi de başka bir sebep. 

  Diziyi izlerken her bölüm başka hastaların hikayelerine şahit oluyoruz. Genelde bölümlerin akışı hep aynı oluyor, Hasta geliyor, doktorlar önce birkaç yanlış teşhis koyuyorlar daha sonra doğru teşhis konuluyor ve hasta iyileşiyor. Birkaç bölümden sonra gidişatı bildiğiniz için biraz sıkıcı oluyor açıkçası. Bunun dışında yer yer gülüyoruz. Özellikle House ve Cuddy'nin atışmaları, House'ın kendi bölümündeki doktorlarla sürekli alay etmesini izlemek diziyi güzelleştiriyor.

  Henüz yalnızca 1. sezonu izledim. Karakterleri tanımak açısından 1. sezon gayet başarılıydı. Son bölümlere doğru House'ın geçmişte yaşadıklarını da öğrenme şansımız oldu yani ilerleyen sezonlar hakkında çok meraklıyım açıkçası. 8 sezon sürmüş olması zaten ne kadar sevilen bir dizi olduğunu gösteriyor. 
  Dizi hakkındaki ilk görüşlerim bu şekilde. Bir an önce 2. sezona başlamak ve birkaç inceleme daha yazmak istiyorum. Önerip önermediğime ise daha sonra karar vereceğim. 

18 Nisan 2017 Salı

La La Land İncelemesi

İlgili resim


 
Gelelim geçtiğimiz yılın beni en çok etkileyen filmine. La La Land ya da Türkçe adıyla Aşıklar Şehri diğer bütün filmleri solladı geçti. Hiç şüphesiz söyleyebilirim ki hayatım boyunca izlediğim bütün filmleri  içine kattığımda dahi ilk 3'e sokarım La La Land'i.

  Kısaca konusundan bahsetmem gerekirse ünlü bir oyuncu olma hayalleri kuran genç bir kız ile kendi caz kulübünü açmak isteyen bir caz aşığı piyanistin yolu bir gün kesişir. Aralarında ki sürtünmeli başlayan diyalog zamanla aşka dönüşür ve eski filmleri aratmayan sevimli bir aşk hikayesini izlemeye koyuluruz.


İlgili resim

  Buraya kadar her şey normal. Bu filmi bu kadar özel yapan ne diye soracak olursanız elbette filmin sanatsallığı. Film ilk sahnesinden itibaren muhteşem bir renk ve sahne uyumu ile insanlara görsel bir show izletiyor. Arabalarından çıkıp şarkı söylemeye başlayan insanlar mükemmel bir  ahenk içinde dans ederken aynı zamanda üzerlerindeki kıyafetlerin renklerinin canlılığı ve uyumu gerçekten bir Broadway showunu aratmayacak bir görsellik sunuyor.


la la land epilogue ile ilgili görsel sonucu

  Filmde baştan sona kadar renkler muhteşem kullanılmış. Dekorlar, bir kartpostaldan fırlamış manzara sahnesinden farksız. Danslar tam olarak sahnenin enerjisine, frekansına uygun ve bütün bunlar muhteşem, kalbe dokunan müziklerle birleştiğinde ise ortaya böylesine bir film çıkıyor. Daha çıkalı bir yıl olmasına rağmen söyleyebilirim ki sinema tarihinin ölümsüz eserlerinden biri olarak anılacak.

la la land someone in the crowd ile ilgili görsel sonucu

  Eh film hak ettiği başarıyı gösterdi mi, evet gösterdi. Aldığı ödüller, yorumlar bu başarının kanıtı niteliğindedir. En önemli kriterlerden biri filmin yönetmeni  Damien Chazelle. Kendisini 2014 yılında yönettiği Whiplash filminden de hatırlıyoruz. Daha 32 yaşında olmasına rağmen bu kadar ses getiren filmleri yönetmesi ve en iyi yönetmen kategorisinde Oscar alması ne kadar başarılı bir insan olduğunu herkese gösteriyor zaten. Bir çok kişinin haksız eleştirilerine uğrayan bu genç yönetmen sanılanın aksine bu filmler için ciddi bir çaba harcıyor ve tam istediği sahneleri elde edene kadar tekrar tekrar çekim yaptırıyor. La La Land'in başındaki arabaların üstündeki dans sahnesini provalarda defalarca cep telefonuyla çekmiş ve tatmin olana kadar üzerinde değişikler yapmıştır. Zaten filmin genelinde çok titizlikle dokunmuş bir sanat işi olduğu aşikar. Bunu da herkesten çok yönetmene borçluyuz.

  Bu film hakkında sayfalarca yazı yazmak isterdim ama buna gerek olduğunu düşünmüyorum. İzlediğiniz zaman biraz olsun sanat algısına sahipseniz ne demek istediğimi zaten anlayacaksınız. İzlemeyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.




17 Nisan 2017 Pazartesi

Hababam Sınıfı Filmleri İnceleme



Nihayet 21 yaşında izleme şerefine ulaştım Hababam Sınıfı filmlerini. Gerçekten anlatıldığı yüceltildiği kadar var mıymış kendi gözlerimle görme fırsatına eriştim. Söylemem gerekir ki ilk 3 filmi beğenirken son 3 filmi cidden zorla bitirdim.
Aradan geçen uzun yıllar tabii ki mizah anlayışını, esprileri değiştirmiş. O yıllarda yaşayan bir insan olsaydım çok daha gülerek izleyebilirdim. Esprileri komik bulmasam da oyuncuların samimiyeti İnek Şaban, Damat Ferit, Güdük Necmi gibi orijinal karakterlerin hal ve hareketlerine gülerken buluyorum kendimi.
Aslında film Türk Eğitim Sistemine komik bir şekilde yaklaşarak alttan alttan eleştirse de aynı zamanda toplumun acı bir yönünü de ortaya koyuyor.  Bir eğitimci olarak izlediğinizde büyük sonuçlar çıkarabiliyorsunuz. Yer yer filme sinirlenip genç insanlara kötü örnek olduğunu düşünmedim değil. Yine de genele baktığımızda Türk Milletine mal olmuş kendi zamanı dışında da oldukça popüler olan bu filmin başarısını küçümseyemeyiz. Gerek oyunculukların çok iyi olması gerekse zamanın komedi ihtiyacını karşılıyor olması bu başarının sebeplerindendir.
Evet güzel zaman geçirmek birazda 70’leri hatırlamak istiyorsanız açın izleyin. Vaktinize kesinlikle değer.

16 Nisan 2017 Pazar

Yürüyen Ölüler Serisi İnceleme





  Evet, uzun zamandır okumakta olduğum Yürüyen Ölüler serisini bu gün itibariyle nihayet bitirdim. Henüz kafamda tazeyken bir inceleme de yazayım dedim ama aslında çokta taze sayılmaz. Şimdi bakınca ilk kitabına başlayalı aylar olmuş. Aslında okuması aylar sürecek kadar uzun ya da sıkıcı bir roman değil. Tam tersine fazlasıyla akıcı ve sürükleyici bir roman. Fakat okulumdaki öğretmenlerimin dönem sonunda ve sene sonunda sunmam için verdikleri kitaplara yönelmek zorunda olmam istemeden de olsa bu seriyi 2. plana atmama sebep oldu. Neyse uzun lafın kısası kitaplar güzeldi.

  Eğer canınız hafif ama birazda sürükleyici bir kitap istiyorsa, aksiyon sevenlerdenseniz üstüne birazda zombi fena olmaz diyorsanız bu kitap tam sizlik. Malumunuz konuyu bilmeyen yoktur, kitap zombilerin işgal ettiği bir evrende hayatta kalmaya çalışan insanları konu alıyor. Tabii ki bir grup insanı yakın mercekten inceliyoruz. Şimdi bu bir grup insanı yavaş yavaş incelerken kitabın konusuna da değinelim. Yazının buradan sonrası sıkı spoiler içerir sonra demedi demeyin.

  İlk kitabımız Philip Blake, kardeşi Brian Blake, Philip'in kızı Penny ve Philip'in iki yakın arkadaşı Nick ve Bob ile başlıyor. Eğer Yürüyen Ölüler'in dizisini izleyen varsa Philip Blake karakteri biraz tanıdık gelebilir. Evet şu mehşur valimiz. Tabii ilk kitapta vali olmadan çok önceki hayatını görüyoruz. Bu arada küçük bir kafa karışıklığını giderelim. Asıl vali Brian Blake. Fakat kardeşi Philip'in ismini kullanıyor. Çünkü Philip Woodbury'e geldiklerinden bir hafta sonra ölüyor ve o sırada keçileri kaçıran Brian herkese kendini Philip Blake olarak tanıtıyor. Tabii biz ilk kitabın başlarında Brian Blake'in yani Vali'nin ne kadar korkak bir karakter olduğunu okuyoruz. O korkusuz gözü pek vali olana kadar geçtiği yollar, kaybettiklerine şahit oluyoruz. Ve sonrasında herkesin nefret ettiği valiye dönüştüğünde biz ilk kitabı okuyanlar validen nefret edemiyoruz ne yazık ki. Çünkü onun en zayıf yönlerine şahit olduk.

   2. kitap başlangıcı ile seriye Lily karakteri dahil oluyor. Başlarda  zayıf, ürkek ve zorlukla hayatta kalma savaşı veren bir kızla karşılaşıyoruz. En yakın arkadaşı Megan'la birlikte bir sığınma kampındalar ve ikisinin de ailesi hayatta kalmayı başaramamış. Lily'nin kamp bölgesinde tanıştığı Josh ve eski sıhhiyeci Bob ile kampı terk edip bir şekilde Woodbury'e gelmesiyle asıl olaylar başlıyor. Bu andan sonra Lily'nin vali ile nasıl ters düştüğünün hikayesini okuyoruz. Kaldı ki 2. kitabın sonunda Lily ve tayfası Vali'ye suikast düzenleme girişiminde bulunuyorlar. Bu girişimleri sonucunda planlarında başarı olamamalarının yanında artık Vali'nin sıkı gözetimi altına giriyorlar.

  Serinin 3. kitabı Vali'nin Düşüşünde filmden aşina olduğumuz Michone karakteri kitaba dahil  oluyor. Rick ile birlikte kasabaya gelen Michone bir takım olaylar sonucunda Vali'nin tutsağı oluyor. Vali tarafından günlerce işkence görüyor ve tecavüze uğruyor. Bu arada hepimiz Michone'nun kılıçta ne kadar usta olduğunu az çok biliyoruz. Hapishaneden kurtulup kılıcına kavuştuğu ilk anda geri dönüp Vali'den en korkunç şekilde intikamını alıyor. Bu noktada sadece diziyi izleyenler vahşetin boyutunu bilmiyorlar çünkü dizide çok daha insaflı bir Vali-Michone kavgası izliyoruz. Kitapta Michone  valinin sağ kolunu dirsekten itibaren kesiyor. Bir kaşıkla valiye tecavüz ediyor ve sonra Vali'nin pipisini kılıcıyla kesiyor. Evet kadın tam bir çatlak. Ama Vali'de bir noktada hak etti yani. Sonra Valiye tecavüz ettiği kaşıkla Vali'nin gözlerinden birini oyuyor ve adamı ölmek üzere orada bırakıp kaçıyor. Sonrasında dokuz canlı valimiz bir şekilde hayatta kalmayı başarıyor ve malum intikamı acı oluyor.
  4. kitapta ise Vali'nin takımı ve Lily'nin takımı bir araya geliyorlar ve Rick tayfasını öldürmek için onların yaşadığı hapishaneye baskın yapıyorlar. Bu baskın sırasında Vali'nin yalanlarını ve iki yüzlülüğünü gören Lily sonunda dayanamayıp Vali'yi öldürüyor. Daha sonra Woodbry'nin yönetimi Lily'e geçiyor.

  5. ve son kitapta ise Lily'nin Woodbry'e nasıl bir lider olduğunu ve Woodbry'nin çöküşünü izliyoruz. Evet büyük emekler sonucunda kurulan bu kasaba bir süre için içinde yaşayan herkese umut kaynağı olmuş dahi olsa sonunda tamamen çöküyor zombilerin eline geçiyor. Bu çöküş sırasında Lily ve birkaç arkadaşı yer altı sığınaklarına saklanıp kurtulmayı başarıyorlar.

  Diyeceğim o ki eğer serinin hayranlarından biriyseniz çok zevk alarak okuyacağınız kesin. Biraz aksiyon odaklı bir kitap arayışı içindeyseniz durmayın alın, okuyun.